HİCRET -2



Peygamberimiz(sas) ve Ashabı'da Mekke'de yoğun şiddet, baskı ve yıldırma yaşarken Medine'den gelen bir grubun Akabe Biatları denilen görüşmeler sonucunda müslüman olması ile hicretin temelleri atılmıştır.

HİCRİ YIL, HİCRET VE HİCRİ AYLAR

Peygamberimizin (S.A.V) Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvereye hicretinin başlangıç kabûl edildiği târihe "Hicrî Yıl" deniyor. Burada, ayın hareketi esâs tutulduğu için buna, "Hicrî-Kamerî Sene" veya "Sene-i Kameriyye" diye de tanımlanıyor.

Hz. Ömer devrinden itibaren Müslümanlar Peygamberimizin Medine'ye hicretini takvim başı olarak kabul etti. Bu sebeple de Müslümanların kullandığı takvimin adı Hicrî takvim oldu. Hicrî senenin kabûlünden beri asırlardır İslâm âleminde 1 Muharrem sene başı olarak kabûl edilmiştir.

Hicrî sene de mîlâdî ve rûmî târihler gibi 12 ay esâsına dayanır ve Muharrem ayı ile başlar, Zilhicce ile sona erer. Ayların adları şunlardır: Muharrem, Safer, Rebîul-evvel, Rebîül-âhir, Cemâzil-evvel, Cemâzil-âhir, Receb, Şâbân, Ramazân, Şevvâl, Zil-kâde, Zil-hicce.

GÖREVLER EHLİNE VERİLMELİDİR

Pegamber Efendimizin(sas), hicrette Abdullah b. Uraykıt’(Erkat)ı kılavuz olarak istihdam etmesi ve ücretle kiralaması, gerektiğinde ‘sadık ve güveni­lir’ gayr-i müslimlerden de ‘zaruret halinde’ istifâde edilebileceğini gös­termektedir… Ve Ümm-ü Ma’bed ile çobandan süt istenmesi de; ihtiyaç duyul­duğunda henüz iman etmemiş kimselerden ‘gıda’ ve benzeri zaruri ihtiyaç mad­delerinin istenmesinin câiz olduğunu, bunun bir ‘Züll’ olmadığını isbât et­mektedir

Hicret edilirken ve sefere çıkılırken, bir davada çalışılırken,yola çıkılırken ‘tek başına’ gidilmemesi ve yanına bir ‘arkadaşın’ alınması, arkadaşın da ‘en sâdık’ olanlardan se­çilmesi gereklidir. Zirâ Efendimiz böyle yapmış, Hz. Ebubekir gibi sâdık bir yarânını yanına almış, Amr b. Füheyre gibi bir yardımcıyı da yol arkadaş­lığına katmıştır.                        


MÜSLÜMAN ŞİDDETİN TARAFTARI DEĞİL ŞEFKATİN VE MERHAMETİN SAVUNUCUSUDUR

Resûlûllah Sallâllahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin, haddinden fazla zulüm, baskı, ezâ ve işkencelere ma’ruz kaldığı halde ‘tahammül’ et­meleri, ‘mukavemet göstermemeleri’ ve eshabını da ‘toplu şekilde’ bundan men etmeleri ile; “İslâm’ın büyük halk kitlelerine en kısa zamanda yayılmasını ve kamuoyunun kalblerinin feth edilişini istihdaf edinmiş” bulunmaktadır… Zirâ; insanoğlu fıtrâten zalimlerden ve zulümden şiddetle nefret eder, maz­luma, mağdura ve mustaz’âfa da kalben temâyül ederek şefkat-rikkat ve mer­hamet gösterir. İslâmî hareket, dâima ‘mazlum mağdur ve mustazaf’ olduğu­nu; muhâliflerinin de ‘zalim, cani, gaddar ve kan içiciliğini’ bil-fiil göste­rip isbatlamalıdır. Ki; kamuoyunun fiilî, hiç değilse kalbî desteğini al­sın ve kutsal da’vası halk yığınlarında kabul görsün, sempati uyandırsın.

İSLAMİ ÇALIŞMALAR FARKLI YÖNETEMLERLE YAPILABİLİR

İslâmî hareketin tebliğ usûlü; zeminine-zamanına ve muhataplarına göre ‘değişiklik’ arzeder. Bazen ‘gizli,’ bazen ‘aleni,’ bazen ‘ferdi ve hususi,’ bazen de ‘toplu ve umumi’ planda ‘tebliğat’ yapılır. Gizlilik fertlerle, fertlerin ‘kimliği, yeri ve tavrıyla’ alâkalıdır. Dar’ül-Erkam’daki durum, işte bununla ve ‘eğitimle’ ilgili “mahfî” bir harekettir. ‘Hicr: 94, Şuârâ: 214’ ayetleriyle birlikte âlenî ve umumi tebliğe başvuran Allah’ın Resûlü (asm) hiç bir zaman ‘hakkı gizleme’ yoluna başvurmamış “genel bir usül” diye asla ders vermemiş; Yüce İslâm dini, bu tür bir tavizi katiyen tecviz etmemiştir. Ancak, münferid plânda ‘ikrah-ı mülci’ durumlarda buna cevaz vermiştir.

HİCRET, CEMAATEN DEVLETE GEÇİŞTİR

Hicret aynı zaman da cemaatten devlete geçiştir. Müslümanlar Medine'ye göç ederek orada İslamın ilk devletini kurmuşlardır. Site İslam devleti adı verilen ilk islam devletinde İslamın kuralları uygulanmıştır. Çünkü İslam devletsiz yaşanamaz. İslam sadece ahlaki kurallardan ibaret olmayıp devletle ilgili,hukukla ilgili, muamelatla ilgili kurallar var olduğundan bunların uygulanması ancak İslamidevlet anlayışı ile mümkündür. Müslümanlar Medineye göç etmeyip Mekkede kalsalardı devlet kendilerinin olmadığı için islam gerçek manada yaşanamazdı. İslamın emdeniyeti Medine'de kurulmuş buradan dünyaya yayılmıştır.

İSLAMIN İLK ANYASASI İLAN EDİLMİŞTİR

İslamın ilk anayasası olan Medine Sözleşmesiveya Medine Mukavelenamesi Medide'de yayımlanmıştır. İslamın özgürlük anlayışı, devlet anlayışı ve anayasası burada kıyamete kadar tüm müslümanlara örnek teşkil edecektir.

TÖHMET ALTINDA KALMAYAN LİDER

Hz. Ebubekir gibi sâdık bir arkadaşın ve güçlü bir mü’minin de­vesini Efendimize takdim etmesi; Medine’de de Ensar’ın mescidin yerini hibe etmek istemeleri karşısında, red cevâbı veren ve ücretlerini vermeden onları ka­bul etmeyen Allah’ın yüce Resûlü (asm), İslâmî hareket öncülerine emsalsiz bir örnek olmuş; en yakınlardan da olsa hiç kimsenin minneti altına girilme­den ve İslâmî hareket üzerinde en küçük bir leke ve şâibe uyandırılmadan hareket edilmesini ders vermiştir. Bilhassa ‘çıkarcılığın’ ön plânda olduğu günümüz dünyasında bunun çok büyük önemi vardır. Günümüzde İslâmî hareketin içerisinde, hatta önünde imiş gibi görünen nice popüler(!) şahsiyetler, yüce Resûl’ün bu İlâhî ve nurânî prensibini ihmâl ettiklerinden dolayı, İslâmî hareketler büyük ölçüde darbe yemekte; geniş halk kitlelerinin bu hareketlere iltihak etmelerine büyük bir mâniâ teşkil etmektedir.

MÜSLÜMAN EMİN YERDE KALIR, KALDIĞI YERİ EMİN KILAR

Hicretin ‘gerekli’ olduğu durumlarda; Hicret öncesi, müslümanlar için ‘emin’ beldeler tesbit edilme­li; bu tesbitten sonra müslümanların oraya hicretleri te’min edilmelidir. Efendimiz (asm), yaptığı tahkikat sonucu Habeşistan’ın emin bir belde olduğu kanâatine varmış, ondan sonra oraya hicreti tavsiye etmiştir. Bilâhere Medineli önde gelen şahsiyetlerin müslüman olması, ard arda iki defa Akabe biatının yapılması üzerine de Medine daimî hicret yurdu olarak seçilmiş ve müslümanların oraya hicret etmeleri tavsiye ve teşvik edilmiştir. Böylece; müslümanların ‘dağınık, meçhul, şüpheli ve tehlikeli yerlere’ gitmeleri önlen­miş, birlikleri ve güvenlikleri sağlanmıştır.