HERKES İÇİN SİYER - 12. BÖLÜM (MİNA ÇADIRLARINDAN YÜKSELEN SEDA)
Bismillahirrahmanirrahim.
(İsra ve Miraç kronolojik sıraya göre aslında ilk Akabe Biatı’ndan sonradır. Benimsenen
kronolojide ilk önce 6 kişi ile buluşma, İsra ve Miraç, 12 kişi ile yapılan buluşma ve büyük biatlaşma
gelir. Anlatım bütünlüğü olsun diye İsra ve Miraç bir önceki bölümde işlenmiştir.)
O ZAMANIN YESRİB’İ NASILDI?
* Araplar ikiye ayrılıyordu:
1. Arab-ı Bâide (soyları tükenmiş, bitmiş)
2. Arab-ı Bâkiye: → Arab-ı Âribe (saf Araplar; Evs ve Hazrec kabileleri gibi.)
→ Müsta’ribe (sonradan Araplaşanlar; Peygamber Efendimizin soyu
buradandır.)
Saf Araplar olan Evs ve Hazrec kabileleri Kahtânilere (nesebleri Kahtan'a dayanan güney ve
güneydoğu Arap yarımadasında (özellikle Yemen'de) yaşayan bir kavimdir.) dayanmaktadır. Sonradan
Yesrib’e gelmişlerdir.
Onlardan önce de, kendi kitaplarında yer alan gelecek son elçinin hicret yurdunun Yesrib
olduğunu bildikleri için Yahudiler gelmişlerdi. Üç büyük kabileleri vardı: Benî Kaynuka, Benî Kurayza
ve Benî Nadir.
Medine’de o zamanlar iki Arap kabilesi ve üç Yahudi topluluğu vardı. Nüfus itibari ile Araplar
Yahudilerden fazla idi (%60 Araplar, %40 Yahudiler). Yahudiler az olmalarına rağmen orada ticari,
siyasi ve dini anlamda üstünlük sağladılar. Arapları sömürmeye başladılar. Evs ile Hazrec kabileleri
arasında 175 yıldır süregelen bir kavga vardı. Onlar da bu kavgadan yararlandı.
Bu kavgalar tarihe Buâs harpleri olarak geçmiştir. Harplerin son sürecinde Medine’deki
Arapların aile büyüklerinin çoğu ölmüştü. Hz. Aişe bunu bir rahmet olarak görmüştür çünkü onlar
yaşasalardı Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine’de istenilen oranda hâkimiyet kuramayabilirdi.
Yahudiler gelecek son peygamberden bahsedip Arapları korkutuyorlardı. Nübüvvet, vahiy,
kitap gibi sözlere yabancı değillerdi. Araplar Mekkeli müşriklere benziyorlardı ve onların da Menât
isminde putları vardı. Bununla beraber o zamanlar Medine’de sayıları az da olsa Hanifler de vardı.
(Es’ad b. Zürâre Hanif idi.)
İşte Medine’den gelen 6 genç böyle bir zeminden gelmişti ve amaçları hac idi.
(O zamanlar Mekke, Medine ve Taif ayrı ayrı kendi yönetimlerine sahipti. Bir ülkenin altındaki
şehirler gibi değildi. Kabileler yönetiyordu. Medine’de genel olarak Yahudilerin siyasete egemen
olduğu bir yönetim vardı. Araplarda da Evsliler sayıca az olmasına rağmen Hazreclilere üstün
gelmişlerdi. Bunun üzerine; bir yıl Hazrec’ten bir yıl Evs’ten bir kral olacağına dair aralarında bir
anlaşma yaptılar. İlk yıl Hazrec’ten Abdullah b. Ümey b. Selûl (münafıkların lideri) kral olarak atandı.
Hatta onun için bir taç siparişi bile verilmişti. Hz. Peygamber’in hicreti ile bundan vazgeçildi. Bu
sebeple Allah Resulü’ne karşı kin ve düşmanlık beslemiştir.)
AKABE BİATLARI
Nübüvvetin 11. yılı ve aylardan Zilhicce idi.
Allah Resulü (s.a.v.) Taif’ten döndükten sonra çalışmalarına yılmadan devam etti. Mekke ve
Taif kapılarını kapatınca hac için dışarıdan gelenlerin çadırlarını dolaşmaya karar verdi. (Mekke
merkez idi ve orada Zilkade ayından Zilhiccenin 10’una kadar Zülmecaz, Ukaz ve Mecenne gibi
2
panayırlar kuruluyordu. İnsanlar bu panayırları hac zamanına göre ayarlıyor ve en son haclarını yapıp
dönüyorlardı.)
Efendimiz (s.a.v.) bu niyetinin üzerine planlar yapıp Mina’daki çadırlara ziyarete gitti.
Müşrikler de onun planlarını engellemek için kabilelerle görüşmeye ondan önce gittiler. Kabile
liderleri ile görüşüp Hz. Peygamber’i kötülediler. Amaçları Efendimizin sözlerinin tesirini kırmaktı. Ebu
Leheb ve Ebu Cehil çadırların arasında dolaşıp Allah Resulü’ne sadece zayıfların ve kölelerin
inandıklarını söylediler. Ebu Leheb kendisini tanıtıp Muhammed’in (s.a.v.) amcası olduğunu ve
ailesinin bile kendisinden yüz çevirdiğini söyledi.
Efendimiz de yanına Hz. Ebubekir’i (Ebu Cehil’e cevap olarak) ve Hz. Ali’yi (Ebu Leheb’e cevap
olaarak) alarak çadırlara gitti.
(Burada şunu unutmamalıyız ki; Allah Resulü bir söz söylemişse, bir adım atmışsa, bir yerde
susmuşsa, bir yerde bir insan görevlendirmişse vb. bütün davranışlarında kesinlikle bir mesajı vardır.
Bunlar tesadüfi değildir. Bize menhec öğretir.)
Efendimiz (s.a.v.) o günlerde 51, Hz. Ebubekir 49, Hz. Ali de 21 yaşında idi. Orada Benî
Hanife’nin çadırına gittiler. Benî Hanife kabilesinin lideri Sümâme b. Üsâl ile görüştüler ama o,
Efendimize hakaret edip onunla dalga geçti (sonradan Müslüman olmuş ve yaptıklarından dolayı
pişmanlık duymuştur). Sonra Amr b. Sa’saa’nın çadırına gittiler. Amr b. Sa’saa Hz. Peygamber’i
dinleyince ona hayran oldu ama bu davada ona destek olurlarsa, Arap’ı, Acem’i karşılarına alırlarsa
bundan ne kazanacaklarını sordu. Efendimiz (s.a.v.) cennet deyince bunu kafi görmedi. Sonra Benî
Şeybe’ye gittiler. 10 gün içerisinde 15 tane farklı farklı aileleri dolaştılar. Son gün Mina’dan
ayrılacakları zaman Hz. Ebubekir küçük bir çadır gördü ve orayı da ziyaret etmeyi teklif etti. Efendimiz
(s.a.v.) bunu kabul edip çadıra gittiler.
(Hz. Ebubekir’in bunu önermesi ayrı güzel, Hz. Peygamber’in bunu kabul etmesi ayrı bir
güzeldir. Çünkü birçok çadırı dolaşıp reddedilmişlerdi. İlimde ve tebliğde hırs caizdir.)
(Çadır, Kabe’ye 3-3,5 km’lik bir mesafe uzaklığında bir yerde kurulu idi. Bugün orada, yerin
hatıra olarak kalması için hicri 114lü yıllarda Caf’er el-Mansûr tarafından inşa edilen ve “Akabe
Mescidi” veya “Biat Mescidi” denilen bir mescit vardır.)
I. Akabe Biatı
O küçük çadırda altı tane delikanlı vardı:
1. Es’ad b. Zürâre (Allahu Ekber!)
2. Avf b. Hâris (Allahu Ekber!)
3. Râfi b. Malik (Allahu Ekber!)
4. Kutbe b. Âmir b. Hadide (Allahu Ekber!)
5. Ukbe b. Âmir b. Nâbi (Allahu Ekber!)
6. Cabir b. Abdullah b Ri’âb (Allahu Ekber!)
Oraya hac vazifesi için gelmişlerdi. Allah Resulü (s.a.v.) önce onlarla tanıştı. (İslami bağ insani
bağdan sonra gelir. Önce insani bağ kurmalıyız tebliğ ve davet için.) Sonra kendilerini tanıttı. Orada ne
yaptıklarını anlattı. Es’ad b. Zürâre bu gelenin Yahudilerin sürekli bahsettiği son nebi olduğunu anladı
ve arkadaşlarına da söyledi. Efendimiz (s.a.v.) konuştuktan sonra onlara İbrahim suresinin son
ayetlerini okudu (35-52. ayetler). (O ayetler Hz. İbrahim’in üzerinden haccı anlatmaktadır.) Ondan
sonra bu gençler iman ettiler ve hemen Efendimiz’e ne yapacaklarını sordular. Efendimiz onlardan
hem tebliğ yapmalarını hem de risalet davasına sahip çıkmalarını istedi. Bunun üzerine Es’ad b.
Zürâre Medine’de iki kabileden oluştuklarını (Evs ve Hazrec), eğer Hazrecliler olarak bunu kabul
ederlerse diğerlerinin kapılarını kapatabileceklerini dile getirip 1 yıl süre istedi. Bu süreçte kendi
kavimlerinin içerisinde tebliğ ve davet adına çalışmalar yapacaklarını söyledi ve 1 yıl sonunda yeniden
buluşmayı teklif etti. Efendimiz de bunu kabul etti. Sonra Es’ad b. Zürâre (r.a.) nereden başlamaları
3
gerektiğini sordu. Efendimiz (s.a.v.) evlerinden başlamalarını istedi. (İslam medeniyeti bir ev
medeniyetidir. Kâbe’nin ismi bile “el-beyt”tir, yani ev.)
Bu altı genç Efendimizden öğrendikleri ile Yesrib’e gittiler ve hiç tereddüt etmeden gider
gitmez de evlerinden tebliğe başladılar. Altı ayrı genç bir müddet sonra altı aile ile iman aileleri
oluşturdular. O altı ayrı ev Yesrib’de imanı mayalamaya başladı ve iman Yesrib’de, insanların
gündeminde konuşulmaya başlandı.
Aradan bir müddet geçtikten sonra Es’ad b. Zürâre Müslümanlara Arapların gününde yevmü’l
Aruba, Cuma günü) bir araya gelip namaz kılmayı teklif etti. Onun davetiyle Cuma namazları kılınmaya
başlandı.
Yıllar sonra Kâ’b b. Mâlik (Peygamberin şairi, tevbesi Kur’an’a girmiştir.) torunu Abdullah’ı
Cuma namazlarına götürdü. Abdullah, Cuma namazlarında ne zaman ezanı duysa dedesinin ağlamaya
başladığını görünce sebebini sormuş ve dede Kâ’b b. Mâlik, yıllar önce Medine’de bir avuç
Müslümanken Es’ad b. Zürâre’nin imamlığında kıldıkları namazları hatırladığını söylemiştir.
II. Akabe Biatı
Es’ad b. Zürâre ve arkadaşları, 1 yıllık tebliğ ve davet çalışmaları ile birçok insanın iman ile
buluşmalarına vesile olmuşlardı. 1 yıl sonra 12 kişi olarak Efendimizle tekrar buluşmaya gittiler.
Burada ilk buluşmadaki beş kişi vardı ama Cabir b. Abdullah b Ri’âb o gün hasta olduğu için
gelmemişti.
(Bazı siyer kitaplarında bu buluşma I. Akabe biatı olarak sayılır. İlk buluşmada bir biatlaşma
olmadığı için bazıları onu birinci olarak saymamışlardır ama orada da Efendimiz ile buluşma olduğu
için bazı siyer alimlerince ilki de sayılarak üç akabe biatı olduğunu görmemiz mümkündür.)
Efendimiz (s.a.v.) konuşmalardan sonra elini uzatmış ve 12 kişi de onun elinin üzerine ellerini
koyarak orada 6 madde için biat etmişlerdir:
1. Allah’tan başka hiçbir şeye inanılmayacak, O’na hiçbir şey eş ve ortak koşulmayacak.
(tevhid)
2. Hırsızlık yapılmayacak.
3. Zina edilmeyecek.
4. Zina ve iftira mahsulü olan çocuklar başkasına nispet edilmeyecek.
5. Ne gerekçe ile olursa olsun çocuklar asla öldürülmeyecek.
6. Her hayırlı işte Allah Resulü’ne sahip çıkılacak ve ona itaat edilecek.
Burada kadınlar olmamasına rağmen maddeler arasında kıtal, savaş, cihat olmadığı için biatın
adına “Bey’atü’n-nisâ” (kadınlar biatı) denilmiştir. Çünkü kadınların için savaş sorumluluğu yoktur. Bu
maddeler daha sonra Mümtehine suresinde ayet olarak gelmiştir.
Tam gidecekleri anda Efendimiz’i (s.a.v.) fazla göremedikleri ve sayıları da artmaya başladığı
için kendilerine bir muallim gönderilmesini istediler. O zamanlar Efendimizin yanında neredeyse 250
kişi vardı. Yarısı Habeşistan’daydı. Kalan yarısının içinden Efendimiz (s.a.v) onlara göndermek için
Mus’ab bin Umeyr’i seçti ve gönderdi. Efendimiz bunu söylediğinde Mus’ab bin Umeyr (r.a.) sorgusuz
sualsiz hemen Yesrib’e gitmiştir.
Neden Mus’ab bin Umeyr (r.a.)?
Davet ve tebliğ için bir kişide;
Beden güzel olmalı (Bir insanın siması sert gözüktüğünde insanlar ondan çekinirler.
Mus’ab b. Umeyr yakışıklı biri idi. Yanına oturan kalkmak istemezdi. Efendimiz
(s.a.v.)’e benzeyen sahabelerden biridir.)
iman
ahlak
4
Dil güzel olmalı (Hitabeti güzel idi. İkna edici konuşuyordu. Medenîlere
galebe çalmak ikna iledir, icbar ile değildir. Onun için sabırlıydı. Gün görmüş birisiydi.
Takdire ve tenkite yer vermiyordu.)
Üslup güzel olmalı
Usul güzel olmalı
Mesaj güzel yansıtılmalı
Her davet adamının unutmaması gereken şey; bizim mesajımız mükemmel, muhatabımız
muhterem, metodumuz müceddidtir.
Mesajımız Kur’an ve sünnettir. İslam’ın hiçbir meselesi yüzümü kızartacak bir mesele değildir.
Mus’ab (r.a.) bunu biliyordu ve kim karşısına geçerse büyük bir özgüvenle konuştu.
Muhatap insandır ve insan saygıya değerdir. Mus’ab (r.a.) bu konuda seviyedeydi ve kimseyi
kendinden aşağı görmedi. Herkese değer verdi.
Metodun müceddit olması her an değişmesi demektir.
Allah Resulü (s.a.v.) Mus’ab bin Umeyr’in (r.a.) bunların hepsine sahip olduğunu biliyordu.
Mus’ab (r.a.) da gönülleri fethederek birçok insanın imanla tanışmasına vesile oldu. Bunlar arasında
Useyd b. Hudayr ve Sa’d b. Muaz da vardı. Onlar aslında İslami mesaja düşman idiler ama onların
iman etmeleri ile yüzlerce insan da iman etmiştir.
Bir gün Sa’d b. Muaz, Es’ad b. Zürâre’nin (onların akrabasıydı) Marak kuyusunun başında
insanları topladığını görünce sinirlendi. Useyd b. Hudayr’ı hem Es’ad’ı (r.a.) hem Mus’ab’ı (r.a.)
mahallelerinden kovması için gönderdi. Useyd b. Hudayr büyük öfkeyle kılıcını ve mızrağını alarak
onların yanına gitti. Daha söze başlamadan mızrağını Mus’ab’ın (.r.a.) önüne attı ama Mus’ab b.
Umeyr onu sükunetle karşıladı. (Davet ve dava adamı izzetlidir ama kabadayı değildir.) Useyd b.
Hudayr’ı oturup önce kendisini dinlemesi için ikna etti. “Anlatacaklarımı kabul edersen edersin,
etmezsen gidersin.” dedi. Useyd b. Hudayr oturdu, Mus’ab’ı dinledi ve dinledikçe de öfkesi dindi.
Sonunda da iman etti. Sonra Sa’d b. Muaz’dan bahsetti ve eğer o iman ederse onunla beraber iman
edecek birçok kişinin olacağını söyledi. Orada abdesti ve namazı öğrendi.
Saatler sonra Sa’d b. Muaz’ın yanına geldi ve onun da Mus’ab bin Umeyr ile konuşmasını
istedi (Muhatabı mesajla buluşturmak istedi). Sa’d b. Muaz büyük bir sinirle Mus’ab’ın yanına doğru
giderken, Es’ad b. Zürâre onun gelmekte olduğunu, eğer onu ikna ederlerse birçok kişiyi de kazanmış
olacaklarını söyledi. Çünkü Sa’d b. Muaz kavminin lideriydi. Mus’ab (r.a.) ihlasını artırması için Allah’a
dua etti (Bu “Allah’ım sözü yürekten söylet ki yüreklere dokunsun.” demekti çünkü ihlas yapılan işin
%100 Allah için yapılmasıdır). Sa’d b. Muaz celalli bir şekilde geldi ama Mus’ab’ın tavrı aynı idi. Ondan
da önce oturup kendisini dinlemesini istedi. “Eğer söylediklerimi kabul etmezsen ne ala, eğer
etmezsen sen ne dersen o olsun.” dedi. Hz. Mus’ab konuştukça Sa’d b. Muaz’da da değişiklikler oldu
ve o da iman etmiş bir vaziyette döndü. Sonra ailesini toplayıp onlara Mekke’den gelen gencin
söylediklerine inandığını ve iman ettiğini söyledi. “Benimle beraber iman edenler iman etsin, iman
etmeyenlerle bundan sonra konuşmam.” diyerek rest çekti. O gün orada Abdüleşheloğulları’ndan
(Evs kabilesi) iman etmeyen kimse kalmadı. Onun arkasından Mus’ab b. Umeyr iman edenlerle
beraber Mekke’ye gitti.
III. Akabe Biatı
Gelip biat edenlerin sayısı 75 idi. (73 erkek + 2 kadın (Esma binti Amr ve Nesîbe)
Bu 75 kişi Medine’den hac için gelen kafilenin içerisindeydi. Kafilenin sayısı neredeyse 500-
550 idi. Müslümanlar belli olmasın diye kafile ile gelmişlerdi.
Mus’ab b. Umeyr Mekke’ye yaklaşınca onlara önden gideceğini ve Efendimiz ile buluşacağını
ama Mekkelilerin kendilerini görmemelerini söyledi. Efendimiz (s.a.v.) onu görünce ayağa kalkıp
5
sarıldı. Mus’ab b. Umeyr ona Medine’de İslam’ın girmediği evin kalmadığını söyledi. Allah Resulü
(s.a.v.) buna çok sevindi ve ona “Mus’abu’l hayr.” dedi.
Efendimiz (s.a.v.) Mekkeliler tarafından sürekli gözetlediği için buluşmaya geç kaldı.
Medineliler o geçince merak edip kontrol etmesi için iki temsilci göndermeye karar verdiler. Berâ b.
Ma’rûr ve Kâ’b b. Mâlik Mekke’ye gittiler ama Efendimiz’i tanımıyorlardı. Efendimiz de onları
tanımıyordu. Allah tarafından bir şekilde yolları keşişti ve Efendimiz onlara yer ve zaman bilgisini
vererek beklemelerini söyledi. Onlardan iki şey istediğini de dile getirdi:
- Belirlenen vakitte uyuyanları uyandırmayın.
- Geç kalanı da beklemeyin.
Çünkü dava zor bir dava idi. Bir gece uykusuz kalamayan adamlarla işimiz yoktu. Ama 75
kişinin hepsi geldi. “Onlara Ensar’ın muhacirleri” denilmiştir.
Efendimiz (s.a.v.) yanında amcası Hz. Abbas ile gecenin bir vaktinde buluşma yerine gitti. Hz.
Abbas onlara uzunca konuştu. Efendimiz (s.a.v.) de konuştuktan sonra onlardan ne olursa olsun her
şeye rağmen Allah Resulü’nü korumalarını ve bu davaya sahip çıkmak için ellerinden gelen gayreti
ortaya koymalarını istedi. Ensar da kendi çocuklarını ve kadınlarını korudukları gibi Hz. Peygamber’i
koruyacaklarına dair biat ettiler. “Bu iş nihayete erince bize ne var?” dediler, Efendimiz de onlara
“Cennet.” dedi ve onlar için de bu yetti.
Yıllar sonra Medineli Müslümanlar Efendimiz’den birçok kabileden insanla evlendiği gibi
Ensarlı bir kadınla da evlenmesini ve kendilerini de şereflendirmelerini istedi. Efendimiz onlara ne
üzere anlaştıklarını hatırlatınca bu isteklerinden vazgeçtiler.
Biatlar yapıldıktan sonra Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinin ilk adımları atılmış oldu.
***
NOT: İlim insanda haşyete sebebiyet verir. Haşyet, korkunun dışında bir kavramdır ama içinde
saygı olan bir korkudur. En fazla âlimlerde olur. Bilgi haşyetle desteklenmezse ve bilgi artıkça haşyet
de artmazsa orada kibir oluşur. Bilgi haşyeti beraberinde getirir. İnsan bilgiyi, haşyeti kazanma
amacıyla elde etmeli ve onunla hemhal olup hedef belirleyerek yürümelidir. İnsan o hedefi yitirdiği
zaman üstten bakmaya başlar.