2. Amel ve İbâdet
Zâhid ve âbidlerin hiç biri halkın kalbini elde etmek, gururlanmak, büyüklük taslamak rezaletinden uzak değildir. Din ve dünya hakkında kibir, onlardan taşmaktadır. Dünya hakkında onlar, başkasının kendilerini ziyaret etmeye, onların başkasını ziyaret etmesinden daha müstehak olduğunu düşünürler! Halkın koşup ihtiyaçlarını görmesini, kendilerini tâzim etmesini, meclislerde kendilerine yer vermelerini, kendilerini takva ile anmalarını, âlimler hakkında söylenen şeylerin hepsinde kendilerini diğer insanlara tercih etmelerini isterler! Sanki Allah`a yapmış oldukları ibâdetleri, halka karşı bir minnet imiş gibi telâkki ederler.
Dindekine gelince, halkı helâk olmuş, nefsini ise kurtulmuş görür. Oysa böyle inandığı takdirde hakikatte helâk olan kendisidir.
Kişinin `halk helâk oldu!` dediğini iştittiğiniz zaman, (biliniz ki) o, halkın hepsinden daha fazla helâk olan bir kimsedir.55
Hz. Peygamber bu hükmü ancak şu sırra binaen vermiştir: Kişinin bu sözü, Allah`ın mahlûklarını hafife aldığına, Allah`ın affına mağrur ve azabından emin olduğuna, satvetinden korkmadığına delâlet eder! Oysa bu kişi nasıl Allah`tan korkmaz? Şer olarak başkasını hakir görmek kendisine yeter de artar bile! Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Şer bakımından kişiye müslüman kardeşini tahkir etmek yeter de artar bile!56
Bu kimse ile Allah için kendisini seven, Allah`ın ibâdeti için kendisini büyüten ve büyütmesini talep eden, kendi nefsine um-madığını ümit eden bir kimsenin arasında çok fark vardır! Bu bakımdan halk, onu Allah için büyüttüğünden dolayı kurtuluşu elde eder. Ona yaklaştığından dolayı Allah`a yaklaşırlar. Diğeri ise onlardan uzaklaşmaktan dolayı kendisini Allah`ın buğzuna hedef kılar. Sanki o, onlarla beraber oturmaya tenezzül etmez. Onlar onu, salihliğinden ötürü sevdikleri zaman, Allah tarafından onun ameldeki derecesine yükselmeleri pek uygundur! O onları hakaret gözüyle hafife aldığı zaman Allah tarafından ihmal edilmesi pek münasiptir!
Rivayet ediliyor ki, İsrailoğulları arasında bir kişi vardı. Ona şerrinin çokluğundan dolayı `İsrailoğulları`nın rezili!` derlerdi. Bu rezil bilinen kişi, başka bir kişinin yanına vardı. Ona da `İsrailoğulları`nın âbidi` denilirdi. Âbidin başı ucunda kendisini gölgelendiren bir bulut vardı. Rezil onun yanından geçtiği zaman içinden `Ben İsrailoğulları`nın reziliyim, bu da İsrailoğulları`nın âbidi... Eğer ben bunun yanında oturursam, umulur ki Allah bunun yüzü suyu hürmetine bana rahmet eder` dedi ve onun yanına oturdu. Âbid de içinden `Ben İsrailoğulları`nın âbidiyim, bu ise İsrailoğulları`nın rezili... Bu nasıl benim yanımda oturur?` diye düşündü ve ondan yüzçevirerek `Benim yanımdan kalk git!` dedi.
Bu konuşmadan sonra Allah o devrin peygamberine şöyle vahiy gönderdi: `Onların ikisine de yeniden amel yapmalarını söyle! Çünkü ben o rezili affettim, âbidin amelini de yaktım!`
Başka bir rivayette, `âbidi gölgelendiren bulut, bu sefer rezili gölgelendirmeye başladı` şeklindedir. İşte bu hikâye sana, Allah Teâlâ`nın kullarından asıl kalplerini istediğini gösterir. Bu bakımdan âsî bir cahil, Allah`ın heybetinden ötürü tevâzu gösterdiği ve korkusundan ötürü zillet belirttiği zaman, kalben Allah`a itaat etmiş olur. Bu bakımdan bu kimse mağrur âlimden, ucub sahibi âbidden daha fazla Allah`a itaat eden bir kimsedir.
Rivayet ediliyor ki, İsrailoğulları`ndan biri -kişi, İsrailoğulları`ndan bir âbide geldi. Âbid secde halinde iken, kişi âbidin boynuna bastı ve dedi ki: `Başını kaldır! Yemin olsun Allah seni affetmeyecek!` Bunun üzerine Allah Teâlâ kendisine şöyle va-hiy gönderdi: `Ey benim adıma yemin eden! Aksine Allah seni affetmeyecek!`
Hasan Basrî de şöyle demiştir: `Yün elbise giyen, işlenmiş el-bise giyenden daha mağrurdur`. Yani işlenmiş elbisenin sahibi yün elbiseyi giyene zillet gösterir. Onu kendisinden üstün telâkki eder. Yün elbisenin sahibi ise, nefsini ondan daha faziletli bulur.
Bu âfetlerden âbidlerin çoğu kurtulamamaktır. Şöyle ki: Eğer biri o âbidle alay eder veya ona eziyet verirse, bu kimseyi Allah`ın affetmesini, âbid uzak görür ve bu kimseden Allah`ın nefret ettiğine âbidin şüphesi kalmaz. Eğer bu kimse başka bir müslümana eziyet verirse, âbid hiç de onu böyle telâkki etmez. Âbidin böyle düşünmesinin sebebi şudur: Âbidin nezdinde nefsinin kıymeti pek büyüktür. ‼Oysa bu düşünce cehalettir, kibir‼ ile ucbu bir araya getirmektir. ‼Allah`ın lütfûna mağrur olmaktır.‼
Hamakat ve akılsızlık, bazılarını şu şekilde meydan okuyup şöyle demeye kadar götürür: `Siz başınıza geleceği göreceksiniz‼‼!` Şayet tehdid ettikleri insan herhangi bir felâkete düçar olursa, bu felâketin `kerametlerinden` olduğunu iddia eder.‼ `Allah ancak benim yüreğimi rahat ettirmek ve intikamımı almak için ona bunu yapt‼ı!` der. Oysa âbid görür ki kâfirlerden birçok grup, Allah`a, Hz. Peygamber`e küfrederler ve yine âbid bilir ki bir cemaat peygamberlere eziyet etmişler. Onların kimisi peygamberlerden bazılarını öldürmüş, bazılarını da dövmüşlerdi. Bütün bunlardan sonra Allah Teâlâ, onların çoğuna mühlet vermiştir‼ ve onları dünyada cezalandırmamıştır. Hatta onlardan bazıları müslüman olmuş‼, ne dünyada, ne de ahirette o yaptıklarından dolayı bir cezaya çarptırılmayacaklardır.‼
Sonra mağrur câhil, Allah katında Allah`ın peygamberlerinden daha üstün olduğunu zanneder.‼ Allah`ın peygamberleri için almadığı intikamı kendisi için aldığını düşünür.‼ Umulur ki bu za-vallı ucbundan ve kibrinden, nefsinin helâkinden gafil olarak Allah`ın gazabı içerisinde kıvranmaktadır. İşte bu mağrur kimselerin inancıdır.‼‼
Akıllı âbidlere gelince onlar, Atâ es-Sülemî`nin bir rüzgâr estiği veya bir şimşek çaktığı zaman dediğini derler: İnsanlara isabet eden belâlar benim yüzümden onlara isabet ediyor. Eğer Atâ ölseydi muhakkak onlar kurtulacaklardı`.
Bir de Arafat`tan dönerken başka bir velînin dediği gibi derler-`Ben bütün hacılar için -eğer onların içinde olmasaydım- rahmet umardım!` Bu iki kişinin arasındaki farka bak! Bu kişi zâhir ve bâtında nefsinden korktuğu, amelini ve çalışmasını hakir telâkki ettiği halde Allah`tan çekinir. Öbür kişi ise, çoğu zaman içinde riyâ, kibir, hased, ve şeytanın oyuncağı olacak şeyler olduğu halde, ameliyle Allah`a karşı minnet eder.
Kim kesinlikle Allah`ın kullarından herhangi birinden üstün olduğuna‼ inanırsa bu kimse, cehaletinden dolayı bütün amelini yakmış olur;‼ zira cehalet, günahların en fahişi ‼ve kulu Allah`tan uzaklaştıran âmillerin en büyüğüdür.‼ Kişinin nefsi için `başkasından daha hayırlıdır` şeklindeki hükmü katıksız cehalettir‼ ve Allah`ın azabından emin olmaktır.‼ Oysa Allah`ın azabından ancak zarar eden bir kişi emin olabilir.
Rivayet ediliyor ki bir kişi Hz. Peygamber`in yanında hayırla yâdedildi. O kişi birgün çıkageldi. Ashab dedi ki: `Ey Allah`ın Rasûlü! Sana söylediğimiz kişi işte budur!‼` Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle dedi: `Ben onun yüzünde şeytandan bir damga görüyorum!`‼
Kişi geldi, selâm verip Hz. Peygamber`in yanına durdu. Hz. Peygamber (s.a) ona dedi ki:
Seni Allah ile yemine dâvet ediyorum. Nefsin sana bu mille-tin içerisinde `senden daha üstünü yoktur` dedi mi?❓
Kişi `Ey Allahım! ‼Beni affet` dedi. Evet! İşte görüldüğü gibi, Hz. Peygamber, peygamberlik nûruyla, onun kalbinde saklı olanı, yüzünde bir damga olarak görmüştür.‼ Bu, Allah`ın koruduğu hariç, hiçbir âbidin kurtulamayacağı bir âfet ve felâkettir.‼
Ey Rabbimiz‼
Hepimizi kibir âfetinden koru‼
Fakat âlimler ve âbidler, gururdan gelen âfette üç 3⃣ derece üzerindedirler:
Birinci Derece:
Kibrin kalbinde istikrar bulmasıdır. Nefsini başkasından hayırlı görür, fakat çalışır ve tevazu gösterir, başkasını nefsinden daha hayırlı gören kimsenin yaptığını yapar... Bu nitelikteki kimsenin kalbinde kibir ağacı kök salmıştır. Fakat bu kimse o ağacın bütün dallarını dipten kesmiştir.
İkinci Derece:
Meclislerde büyüklük taslaması, akran ve emsalinin önüne geçmesi ve hakkında kusur göstereni kınamayarak kibirli fiillerde bulunmasıdır. Âlim kişide bunun en az derecesi, sanki halktan yüzünü çeviriyormuş gibi yüzünü asmasıdır.
Âbid kişide ise yüzünü ekşitmesi, alnını buruşturmasıdır. Sanki âbid, halktan kaçar, onları çirkin sayar veya onlara karşı öfkelidir.
Miskin ârif bilmez ki takva, alında değildir ki alın buruşturulsun!❗ Boyunda değildir ki eğilsin❗! Cübbenin, eteğinde değildir ki yukarıya kaldırılsın. Takva ancak kalplerdedir.❗ Nitekim Hz. Peygamber (s.a) göğsüne işaret ederek şöyle demiştir: Takva buradadır`.
Oysa Hz. Peygamber (s.a) insanların en keremlisi ve en muttakîsi idi. Ahlâken onların en yükseği, müjde vermek, tebessüm etmek ve genişlik göstermek bakımından onların en ilerisiydi.
Hâris ez-Zebidî -ki Hz. Peygamber`in ashabındandı- şöyle demiştir:
Kurrâdan (kur-an okuyan âlimlerden) güler yüzlü ve mütebessim olanları hoşuma gider.
Bazılarını da güler yüzle karşılarsın, fakat o seni asık yüzle karşılar.
İlmiyle sana âdeta minnet eder.
Allah böyle kimseleri müslümanların arasında çoğaltmasın‼. Eğer Allah Teâlâ bu duruma razı olsaydı muhakkak peygamberine şöyle demezdi:
Sana tâbi olan mü`minlere kanadını indir (tevazu göster). (Şurâ/215)
-
💮 SABAH (VE AKŞAM) DUA ve ZİKİRLERİ 💮 (1 KERE) AYET-EL KURSÎ ✳ اللَّهُ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذ...
-
اللَّهُمَّ زِدْنَا وَلَا تَنْقُصْنَا، وَأَكْرِمْنَا وَلَا تُهِنَّا، وَأَعْطِنَا وَلَا تَحْرِمْنَا، وَآثِرْنَا وَلَا تُؤْثِرْ عَلَيْنَا، وَأ...
-
Musibet ve Belalar karşısında Okunacak Dualar başlığında öğreneceğimiz toplam 4 duamız olacak. Bu dualar da diğer öğrendiğimiz tüm dualar ...
-
( Y azdıklarım , Sevgi Binabdullah'a ait olup , Nisan 2017 İstanbul'da katıldığı bir kına gecesinde yapmış olduğu sohbetinden tuttuğ...
-
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hastalara ve ağrısı olanlara karşı okuduğu duâlar… Hazret-i Âişe –radıyallahu anha-’dan rivayete göre Neb...
HERKES İÇİN SİYER - 30. BÖLÜM (MEDİNE’NİN EN HÜZÜNLÜ GÜNÜ RESÛLULLAH’IN ➯devamı
Aralık 17 2020
HERKES İÇİN SİYER - 29. BÖLÜM (İNSANLIĞA EN BÜYÜK MESAJ: VEDA ➯devamı
Aralık 07 2020
HERKES İÇİN SİYER - 28. BÖLÜM (ZORLUK SEFERİ ➯devamı
Aralık 07 2020
HERKES İÇİN SİYER - 27. BÖLÜM (BİTMEK BİLMEYEN DAVET HIRSI: HEYETLER ➯devamı
Kasım 29 2020
HERKES İÇİN SİYER - 26. BÖLÜM (BİR MEKTEP OLARAK ➯devamı
Kasım 23 2020