Ramazan Ayı ve FITIR SADAKASI


FITIR  SADAKASI 


Temel ihtiyaçlarının dışında belli bir mala sahip olan Müslümanların Ramazan ayında fakirlere verdikleri sadakaya “fıtır“ sadakası denir. Başın ve bedenin zekatı olarak da bilinir. Buna “fitre“ de denilir.


Fitre, evdeki kişi sayısınca verilir. Ramazan bayramından önce bir bebek doğsa evin reisinin onun için de fitre vermesi gerekir. Dinimizde zengin olan kimsenin, hem kendisinin, hem de erginlik çağına gelmemiş olan çocuklarının fitrelerini vermesi vaciptir.


Fitre, Ramazan ayında fakirlere verilen bir sadaka olduğu için fitrenin bayramdan önce verilmesi en güzel davranıştır. Çünkü fitre vermenin amacı, fakirlerin bayram hazırlığı yapabilmelerini ve bayramı neşe ile karşılamalarını sağlamaktır. Fitre, bayram günü veya daha sonra gecikmeli olarak da verilebilir. Fitre verirken niyet etmek önemlidir.  Şâfiî mezhebinde Ramazandan önce verilmez. Bayramdan sonraya da bırakılmaz.                        

Bir kimsenin fitre yükümlüsü olması için şu şartların bulunması gerekir:

1- Müslüman olmak.

2- Nisap miktarı mala sahip bulunmak: Hanefilere göre fitre sadakası ile yükümlü sayılmak için, kişinin ramazan bayramının birinci günü, temel ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olması gerekir. Zekat nisabından farklı olarak, sahip olunan malın “artıcı (nami)” özellikte olması ve üzerinden bir yıl geçmiş bulunması gerekmez. Temel ihtiyaçlar mesken, elbise, ev eşyası, binit, silah, hizmetçi, ailenin bir yıllık geçim masraflarıdır. Hesaplamada, ayrıca kesin alacakları eklemek ve borçları düşmek de gerekir. Nisap miktarı iki yüz dirhem gümüş veya yirmi miskal altın veya bunların kıymetine denk bir maldır. Şafii, Maliki ve Hanbeli mezheplerine göre ise, fıtır sadakasının vücubu için, zenginlik ölçüsü olan nisaba malik olmak şart değildir. Temel ihtiyaçların dışında, bayram gün ve gecesinde yetecek kadar azığa sahip olmak yeterlidir.

3- Ehliyet: Ebu Hanife, Ebu Yusuf ve diğer üç mezhep imamının ortak görüşüne göre, fıtır sadakasının mali yönü ağır bastığı için, bununla yükümlülük için akıllı ve ergen olmak şart değildir. Bu yüzden küçüğün ve akıl hastasının malından da velisinin fitre vermesi gereklidir. Fitre'nin ibadet yönünü üstün kabul eden, Hanefilerden imam Muhammed ve Züfer'e göre ise, küçüklerin ve akıl hastalarının malından fıtır sadakası gerekmez.

4- Velayet ve bakmakla yükümlülük: Bir kimsenin, kendi dışındaki kişinin fıtır sadakası ile yükümlü sayılması için, bu kişinin onun velayeti altında olan ve bakmakla yükümlü bulunduğu kişilerden olması gerekir. Buna göre bir kimse velayeti altında bulunan küçük çocuklarının veya akıl hastası olan yakınlarının fitresini vermekle yükümlüdür.

5- Vakit: Hanefilere göre, fıtır sadakası ramazan bayramının birinci günü fecrin doğuşu ile vacip olur. Çünkü fitre bayrama ait kılınmıştır. Hanefiler dışında üç mezhep imamına göre fitre Ramazan ayının son akşamı güneşin batmasından itibaren vacip olur. Bayramdan sonraya geri bırakılması caiz değildir. Ancak özürlü olması durumu müstesnadır. Bununla birlikte geri bırakma fitreyi düşürmez ve kazası gerekir. Bir özür yüzünden oruç tutamayan müslüman da fitre ile yükümlü olur. Hasta, yolcu ve çok yaşlı kimseler gibi. Bir kimse kendi yanında otursalar bile ana-babasının fitresini vermekle yükümlü değildir. Ancak babasının yoksul ve akıl hastası olması durumu müstesnadır.

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, bu yılki( 2017) fıtır sadakası miktarı 16 TL olarak belirledi.2017 yılı Ramazan ayının başlangıcından 2018 yılı Ramazan ayının başlangıcına kadar olan süre için, ülkedeki sosyo-ekonomik hayat şartları ve bir kişinin günlük asgari gıda ihtiyacı göz önünde bulunduran Din İşleri Yüksek Kurulu, en düşük sadaka-i fıtır miktarı 16 TL olarak tespit etti. Belirlenen rakamın “asgari miktar” olduğunu hatırlatan kurul, sadaka-i fıtırda verilecek meblağ konusunda bir üst sınırın olmadığı ifade edildi. Bu konuda ideal olanın, herkesin kendi hayat standartlarına göre asgari günlük gıda harcamalarına denk düşecek bir meblağın vermesi tavsiye edildi. Söz konusu meblağ gıda gibi ayni olarak veya para şeklinde nakdi olarak ödenebileceği bildirildi. 

Fitre kimlere verilebilir?

Fitre, verileceği yerler bakımından her durumda zekatın benzeridir. Fitre, niyet edilerek fakirlere temlik suretiyle verilir, mübah kılma tarzında fitre olmaz. Niyet, fitreyi ayırırken veya verirken yapılabilir. Ancak fakire verirken bunun fitre olduğunu söylemek gerekmez. Bir kimse fitresini eşine, usul ve füruuna yani anne veya babasına, çocuk ve torunlarına veremez.

Ebu Yusuf ile İmam Şafii'ye göre yoksul olan zimmiye (İslam ülkesi vatandaşı olan gayri müslim) de verilemez. Fetvaya esas olan görüşbudur. Çünkü fitrenin amacı, bayram gününde yoksul müslümanların ihtiyaçlarını karşılamak, onların bayram sevincine katılmalarını sağlamak ve rahat ibadet yapmalarına imkan hazırlamaktır. Zimmilere fitre vermekle bu amaç gerçekleşmiş olmaz. Bir kimse fitresini bir veya birkaç yoksula verebilir. Birden çok kimseler de fitrelerini birkaç yoksula veya tek yoksula verebilirler. Fakat bir görüşe göre bir fitre, birden çok yoksula dağıtılamaz.

Çeşitli kimselere ait fitreler karıştırılarak da yoksullara dağıtılabilir. Bununla birlikte fitrelerin ayrı ayrı verilmesi daha uygundur. Fitre yükümlünün bulunduğu yerdeki yoksullara verilmelidir. Başka yerlere gönderilmesi mekruhtur.                        

Başka yerlere gönderilmesi mekruh olsa da âlimler eğer muhtaç durumda olan akrabalarımız uzakta yani başka ülkedeyse buna ruhsat vermişlerdir yani caizdir başka ülkeye göndermek.
Devamını Oku »

Ramazan Ayı ve KADİR GECESİ


KADİR GECESİ

 Ümmeti Muhammed’in bu asırda belki de en çok mağdur olduğu, aslını idrakten mahrum olduğu nimetlerden biri de Kadir Gecesi nimetidir. Onlarca yıl yerine bir geceyi ihya ederek âbad olup, cennete nail olmak gibi büyük bir nimet ve lütuf olan bu gece, kandillerle ve simitlerle geçiştirilecek bir gece değildir. O, bir gezi ve muhabbet gecesi olamaz. 
Bunun için Kadir Gecesi ile ilgili olarak şu hususlara dikkat edelim:

1-Bu geceyi Allah Teâlâ Ramazan ayı içinde gizlemiştir. 27. gece diye kesin bir gece yoktur. En muhtemel günlerin en ihtimalli gecesi, kesinlik ifade etmemektedir. Her şeyi matematik kurallarına göre ve yükünü azaltarak halletme alışkanlığımızı bu geceye de uygulamaya kalkıştığımız için böyle bir sonuçla karşılaştık. Aslında işin sırrı onu bütün bir ay boyunca arıyor olmaktır.

2-Bilhassa son on gün Kadir Gecesi için yüksek ihtimalli gecelerdir. Dolayısıyla son on gününü, daha yoğun bir Ramazan günü olarak geçirmek gerekirken, Ramazan ayının sonuna doğru bitkinlikler gösterilen bir ortamda bitirilmektedir.

3-Kadir Gecesinde ne yapılabilir? Bu soruyu Aişe radıyallahu anha annemiz Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme sorduğunda şu cevabı almıştır: “O gece şöyle dua et: Allah’ım! Sen çok bağışlayıcısın. Kerimsin. Bağışlamayı seversin. Beni bağışla.” Demek ki o gece Allah’a el açma gecesidir. Maksat günahlardan kurtulmaktır. Günahlardan kurtulacak işleri yapmaktır. Bize Kadir Gecesini tanıtan sevgili Peygamber’imiz sallallahu aleyhi ve sellem, bunun dışında özel bir ibadet tanıtmamıştır.
Ashabıkiram ve diğer selef büyükleri mescitlere kapanıp, bu geceyi çevrelerinden uzak, seccadeleri başında tevbe ve istiğfarla, tefekkürle geçirmişlerdir. Onlardan iyisini yapacak durumda değiliz. Kadir Gecesini -camiler bile olsa gezerek geçirmek, özel yemeklerle ihya etmeye kalkışmak ciddi bir zayiattır. Umudumuzun, kaynaklarımızın zayi edilmesidir.
Davet ve ziyafetlerle bu gece yapılması gereken ibadetler ziyan edilmemelidir.                        

En nurlu ve feyizli geceyi Kadir Gecesinde idrak ederiz. Kur'ân'da adı geçen tek ay Ramazan ayıdır; tek gece de Kadir Gecesidir. Bu bereketli saatlerin şeref ve kıymetini Kâinatın Rabbi Sevgili Habibine haber vermektedir. Bu gecenin faziletine o kadar değer verilmektedir ki, o vakitlerde tecelli edecek rahmetin ve ruhanî hâdiselerin anlatılması için müstakil bir sûre inmiştir. Bu sûre Kadr Süresidir.

Yine Cenâb-ı Hak bu gecenin kudsiyetini bildirmek için beş âyetli bir sûrede üç defa "Leyletü'l-Kadr" ifadesini açıkça zikretmektedir:

"Şüphesiz, o Kur'ân'ı Kadir Gecesinde indirdik. Bilir misin, Kadir Gecesi nedir? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır."

Ulvî hâdiseler de sûrenin sonunda şöyle ifade buyurulur :

"O gecede melekler ve Cebrail Rablerinin izniyle her iş için arka arkaya iner. O gece, tan yerinin aydınlanmasına kadar bir selâmettir."

Kadir Gecesinin en önemli özelliği, cin ve insanlara iki cihan saadeti bahşeden, kâinat kitabının ezelî bir tercümesi olan yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerimin bu gecede ilk olarak dünya semasına indirilmesidir. Daha sonra ise ihtiyaca göre âyet âyet veya sûreler halinde vahyin mazharı Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselama Cebrail (a.s.) vasıtasıyla takdim edilmiş olmasıdır.

Yine bu mübarek gecede insanlığın ebedî refahına sebep olacak, ona bereketli bir ömrü kazandıracak bir fırsat verilmektedir. Bu geceyi dua, zikir ve ibadetle geçiren kişi, ancak seksen sene gibi uzun bir ömürde kazanabileceği ecir ve sevabı bir gecede elde etme bahtiyarlığına ermiş olacaktır.

Bu gecedeki İlâhî ziyafete ve Kur'ânî sofraya başta Kur'ân-ı Mübini Resulullah Aleyhissalâtü Vesselama vahiy yoluyla getiren Cebrail olmak üzere melekler de inerek şenlendirirler. Kalb ve basîreti açık olan mü'minlere uhrevî âlemden manzaralar sergilenir. Meleklerin pey der pey inmesiyle yeryüzü manevî bir tazyike maruz kalır. Dünya adetâ onlara dar gelmeye başlar. Mü'minlerin etrafını kuşatarak onlara Rablerinin bağış ve rahmetini müjdelerler. Tan yeri ağarıncaya kadar devam eden bu ulvi tecelli, ümmet-i Muhammed'in gönüllerine engin bir huzur ve saadet dalgası estirir.

Kadir Gecesinde böyle nurlu hâdiselerin yıldönümlerini idrak ederiz. Onun kadrini bilmekle de feyiz ve bereketinden, dünyayı kuşatan nuranî havasından istifade etmiş oluruz.                        

Bin aydan hayırlıdır denmesinin hikmeti nedir?

"Bin ay" seksen üç sene dört aylık bir süreye tekabül eder. Geçmişteki salih kimselerin bir ömür boyu kazandıkları manevi mertebeyi bir gece içinde elde etme fırsatıdır. Resulullah (a.s.m.) sahabilere İsrailoğullarından bir kimsenin Allah yolunda bin ay boyunca silâhlı olarak cihat ettiğini anlatmıştı. Sahabiler bunu duyunca şaşırdılar ve kendi amellerini az, gördüler. Bunun üzerine Kadir Suresi indirildi.

Başka bir rivayette Peygamberimiz Sahabilere İsrailoğullarından dört kişinin seksen sene boyunca hiç günah işlemeden ibadet ettiklerini anlattı. Sahabiler bunu hayretle karşıladı. Cebrail Aleyhisselâm geldi, "Yâ Muhammed, ümmetin o birkaç kişinin seksen sene ibadetinde hayrete düştüler. Allah sana ondan daha hayırlısını indirmiştir" diyerek Kadir Suresini okudu ve, "İşte bu senin ve ümmetinin hayran kalışından daha hayırlıdır" buyurdu.(1)

Diğer bir rivayette Resulullah'a bütün ümmetlerin ömürleri gösterilmişti. Kendi ümmetinin ömrünü kısa görünce, ömrü uzun olan ümmetlerin amellerini düşündü. Kendi ümmetinin bu kısa ömürlerinde yaptıkları amellerle onlara ulaşamayacakları endişesi içinde üzüldü. Yüce Allah da Habibine, bu üzüntüsüne mukabil Kadir Gecesini vererek diğer ümmetlerin bin yılından daha hayırlı kıldı. (2)

Kadir Suresi bu hadiseler üzerine nazil olmuştur. Bu sure, sahabilerin üzüntüsünü hafifleten bir suredir.
                      
Kadir Gecesinin Bu Kadar Faydalı Olması Nasıl Açıklanır?

Evet bir tek Ramazan, seksen sene bir ömür semeratını kazandırabilir. Leyle-i Kadir ise, Kur'an'ın bildirmesiyle bin aydan daha hayırlı olduğu bu sırra kat'i bir delildir. Evet nasılki bir padişah, saltanatında belki her senede, ya tahta geçme merasimi namıyla veyahut başka bir şaşaalı cilve-i saltanatına mazhar bazı günleri bayram yapar. Halkını, o günde umumî kanunlar dairesinde değil; belki hususî ihsanatına ve perdesiz huzuruna ve has iltifatına ve fevkalâde icraatına ve doğrudan doğruya lâyık ve sadık milletini, has teveccühüne mazhar eder. Öyle de: Ezel ve Ebed Sultanı olan onsekiz bin âlemin Padişah-ı Zülcelal'i; o onsekiz bin âleme bakan, teveccüh eden ferman-ı âlîşanı olan Kur'an-ı Hakîm'i Ramazan-ı Şerifte indirmiş. Elbette o Ramazan, mahsus bir bayram-ı İlahî ve bir meşher-i Rabbanî ve bir meclis-i ruhanî hükmüne geçmek, Cenab-ı Hakk'ın hikmetinin muktezasıdır. Madem Ramazan o bayramdır; elbette bir derece, adî ve hayvanî meşguliyetten insanları çekmek için oruca emredilecek.

Neden "Kadir" Gecesi?

Kadir Gecesi hüküm gecesi demektir. Duhan Suresinde açıklandığı üzere İlâhi takdirce belirtilen hükümler Kadir Gecesinde ayırd edilir. Bu anlamda Kadir Gecesine takdir gecesi diyenler de vardır. Aslında eşyanın, işlerin ve hükümlerin miktar ve zamanları ezelde takdir edildiği için burada söz konusu olan takdir, önceden tespit edilen kader programının yerine getirilmesiyle ilgili planların hazırlanmasıdır. (3)

"Kadr" kelimesinde "tazyik" manası da vardır. Buna göre o gece yeryüzüne o kadar çok melek iner ki, dünya onlara dar gelir.

Bir hadiste, "O gece yeryüzüne inen meleklerin sayısı çakıl taşlarının sayısından çok daha fazladır" buyurularak buna işaret edilir. (4)

Kadir Gecesinin Ramazan'ın hangi gecesine rastladığı hususunda pekçok rivayet olmakla birlikte, Ramazan'ın son on gününde aranması tavsiye edilmiştir. Bazı hadis-i Şeriflerden de 27. gecesine denk geldiği bildirilmektedir. "Onu yirmi yedinci gecede arayınız" mealindeki hadis bu hususa işaret etmektedir. (5)

Bu rivayetlerin ışığında, İslâm âlimleri Kadir Gecesinin Ramazan'nın yirmi yedinci gecesi olarak kabul etmiş ve böylece Müslümanlar o geceyi Kadir Gecesi niyetiyle ihya edegelmişlerdir.

Bunun için mü'minler mümkün mertebe, vakit ve imkânları ölçüsünde Kadir Gecesini değerlendirmeye çalışırlar. Uyku ve istirahatla geçirmemeye gayret ederler. Çünkü bu gecede herbir Kur'ân harfine otuz bin sevap verilmektedir. Diğer ibadetlerin sevabı da o nisbette artış göstermektedir.                        

Kadir Gecesini değerlendirmek ve o vaktin feyiz ve bereketinden istifadeyi arttırmak için namaz kılınır, Kur'ân okunur, Kur'ân tefsirleri mütâlâa edilir. Zikredilir, salavat-ı şerife getirilir. Dualar edilir, Allah'a niyaz ve tazarruda bulunulur. Fakir ve kimsesizler doyurulur, bol bol sadaka verilir. Hâsılı her vesileyle vakit nurlandırılır. Kadir Gecesinin getireceği büyük kazanç hakkında rivayet edilen hadisler en güzel teşvik mahiyetini taşımaktadır.

"Kim inanarak, sevabını ancak Allah'tan bekleyerek Kadir Gecesinde kıyam üzere olursa (uyanık kalıp ihya ederse) geçmiş günahları affedilir." 

Bu gecede nasıl dua edelim?

Bunu da Hazret-i Âişe (r.a.) vasıtasıyla yine Peygamberimiz (asm)'den, öğrenelim:

"Dedim ki, 'Yâ Resulallah, Kadir Gecesine rastlarsam nasıl dua edeyim?' Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam;

"Allahümme inneke afüvvün tuhibbü'l-afve fa'fu annî (Allah'ım, sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affeyle) dersin.' buyurdu

Demek ki bu gece en önemli yapmamız gereken ibadet 
"İSTİĞFAR" yani affedilmeye gayret etmek.Eğer kul haklarımız,borçlar ve dargınlık ve kırılmalar varsa (daha önceden de anlatıldı sıla-i rahim bahsinde)  affedelim ki affedilelim inşaallah. 
Allah  celle den gecenizin mübârek olmasını ve bu geceden nasibinizi alıp günahlarından arınmış olup cehennemden kurtulup ebedi cennete lâyık olanlar zümresinde ayaklarınızın ve gönüllerinizin de sabit olmasını,müslümanlar olarak yaşayıp müslüman olarak bu ruhu teslim etmenizi niyaz ederim.
Geceniz kutlu olsun.
Dualarda buluşalım 🌷
Devamını Oku »

SILA-İ RAHİM

Sıla-i Rahim Nedir?

Sıla, ilişki içerisinde olmak, kavuşmak, ulaşmak demektir. Rahim de akrabalara denir. Hafız İbn Hacer şöyle der:

Rahim akrabalara denir. Akrabadan kasıt ise varis olsun veya olmasın, mahremi olsun veya olmasın onlarla arasında nesep bağı olan herkese denir.

Molla Aliyyulkari’nin söylediği gibi sıla-i rahim : akraba ve hısımlara iyilik etmek , onlara şefkat ve merhamet göstermek, görüyüp gözetmekten kinayedir.

Kur’an-ı Kerim, sıla-i rahimi tavsiyede bulunmuş, akıl sahiplerinin bir işi olarak saymış, sıla-i rahimde bulunmamayı da fısk ve bunu yapan (ilişkiyi kesen) kimseyi de fasık olarak kabul etmiştir.Ömre ve mala bereket vesilesi… Akrabalık bağları

Yüce dinimiz İslâm, bizlere, Allah’a ibadet etmenin yanı sıra, çeşitli konularda bazı görev ve sorumluluklar da yüklemiştir. Hısım ve akrabalarımıza karşı hak ve görevlerimiz de bu tür yükümlülüklerimizdendir.

Bu bağlamda, kısaca “akrabalık bağı” demek olan sıla-i rahim, dinimizin üzerinde önemle durduğu bir toplumsal iletişim ilkesidir.

Sıla-i rahim, kan veya evlilik bağıyla oluşan akrabalıklarda, onlara iyilikte ve yardımda bulunma, ziyaret etme, ilgilenme ve akrabalık bağlarını güçlendirip koruma şeklinde kendini gösterir.

Bilindiği gibi, insana en yakın olanlar; anne, baba, dede, nine, kardeşler, torun, amca, dayı, hala, teyze ve diğer yakınlardır. İmkânlarımız ölçüsünde maddî ve manevî yönden akrabalarımıza faydalı olmak, hizmet etmek, ilgi ve alâka göstermek, yerine göre iletişim araçlarıyla da olsa onlarla irtibatı devam ettirmek, dinî bir görevimizdir. insanın diğer insanlarla olan ilişkileri,   yakınları  ile olan ilişkilerine göre şekillenmektedir. Buna göre yakınları ile iyi ilişkiler içinde olmayan insan, diğer insanlarla nasıl iyi ilişkiler  içinde olabilir? Toplumdaki sevgi ve dayanışma bağlarının çözülmesi aileden başlar, komşulara ve diğer kesimlere sirâyet eder, neticede fert ve toplumsal bazda ahenk bozulur                        


Kur’an-ı Kerim’de, 

وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالجَنبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالاً فَخُورًا 

  “Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, idare ve himayeniz altında olanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez. âyeti Müslümanların yapması gerekli görevlerden bir kısmını dile getirmektedir. Allah’a ibadet dışında başta ana-baba olmak üzere toplumun ilgiye muhtaç diğer sınıf ve bireyleri ile iyi ilişkiler kurulması bir görev olarak vurgulanmaktadır. Âyete konu olan gruplarla iyi ilişkiler kurabilmenin yollarından birisi de sıla-i rahim kavramı içinde değerlendirilen ve belki de onun özünü teşkil eden ziyarettir. Zira nice yalnız anne-babalar, akrabalar bir dost, evlat, yakın yolu gözlemektedir. Kendilerinin halini soracak, bir nebze olsun dertlerini paylaşacak evlatlar, akrabalar, dostlar zaman zaman ne kadar da aranır. Şurası bir gerçek ki gün geçtikçe yalnızlaşıyoruz. Gerek akrabalarımız gerekse diğer insanlarla ilişkilerimiz daha da zayıflıyor. Kendimizin dışındaki insanları ve onların problemlerini gün geçtikçe umursamaz oluyoruz. Huzuru, sevinci, üzüntüyü, varlığı, yokluğu bireysel olarak yaşamaya doğru hızla ilerliyoruz. Oysa problemler, üzüntüler paylaşıldıkça hafifler, aynı şekilde de sevinçler de paylaşıldıkça bir anlam kazanır. Ahlakımız, ticaretimiz, sanatımız, dinlenme ve eğlence kültürümüz, insanî ilişkilerimiz gittikçe yozlaşmaktadır. Bunun en önemli sebebi modern dünyanın bizlere sunduğu hayat tarzı ve kendi değerlerimizden uzaklaşmamız olsa gerek.  Kentlere doğru yaklaştıkça akraba ilişkilerinin zayıfladığını, hatta kaybolma noktasına geldiğini görmekteyiz. Oysa dinimiz, bir taraftan akraba ilişkilerini mümkün mertebe kuvvetlendirmemizi, onlardan muhtaç konumda olanları koruyup kollamamızı emrederken, diğer taraftan da yakınlarla ilişkilerimizi  koparmamızı yasaklamaktadır. Dinimizde sıla-i rahimin, bu derece önemli görülmesinin temelinde, işte bu tür kaygıların yattığı ifade edilebilir. Bu itibarla sıla-i rahimin, bu tür problemlerin çözümünde etkin bir yol olduğu söylenebilir.                 

Toplumun çekirdeğini oluşturan aile ve onun etrafını sıkıca saran akrabalar arasındaki bağ ne kadar sağlam olursa, toplum da o kadar sağlam ve güçlü olur. Çünkü fert ve toplumların birbirlerini sevmelerinin mayası sıla-i rahimdir. Bu yüzden Yüce Allah, akrabalık bağını koparmaktan kesinlikle bizi sakındırmaktadır. Muhammed Suresi 22. ve 23. ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

“Demek, yüz çevirdiğinizde yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak ve akrabalık bağlarını koparacaksınız, öyle mi? İşte bunlar, Allah’ın lânetleyip kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.”

Akrabalık bağlarını koparanlar ve bozgunculuk çıkaranlar aynı zikredilmiştir. 
Akrabalık bağını koparıp da  Allah ın lânetine uğramaktan ve sağır ve kör olanlardan olmakdan Rabbimize sığınalım.
Sebebimiz ne olursa olsun asla akrabalık bağını koparanlardan olmayalım.Dünyevi meseleler ne kadar büyük olursa olsun asla akrabalık bağlarını koparmak için sebep olmamalıdır.          
    

 Sıla-i Rahim ile İlgili Ayetler

Kur’an-ı Kerim‘de birçok ayette Allahu Teala, bizlere akrabayı koruyup gözetmemizi, sıla-i rahimde bulunmamızı buyurmuştur.

Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da (onun türünden) eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.

| Nisa Suresi / 1. Ayet Meali

Başka bir ayet-i kerime de ise;

Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.

| Nahl Suresi / 90. Ayet Meali

Akrabalık bağlarını koparıp, sıla-i rahimi kesen kişilerin nasıl muamele göreceklerini ise Rabbimiz şöyle bildiriyor :

Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır.

| Ra’d Suresi / 25. Ayet Meali

Demek, yüz çevirdiğinizde yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak ve akrabalık bağlarını koparacaksınız, öyle mi? İşte bunlar, Allah’ın lânetleyip, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.

| Muhammed Suresi / 22-23. Ayet Meali

Allahu Teala, iyilik yapmak, yardımda bulunmak isteyenlerin kimlere yardım etmesi gerektiğini bildirirken anne ve babadan sonra akrabaları söylemiştir.

İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.

| Bakara Suresi / 177. Ayet Meali

Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki :
“Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah onu hakkıyla bilir.“

| Bakara Suresi / 215. Ayet Meali                        


Sıla-i Rahim Nasıl Yapılmalıdır?

Bazıları sıla-i rahimi sadece malla yapılanla sınırlandırmışlardır. Ancak bu doğru değildir. Çünkü sıla-i rahimkavramı daha geniş bir kavramdır. Sıla-i rahim ; akrabalara iyilikleri ulaştırmak, kötülükleri onlardan uzaklaştırmaktır. Bu malla veya başka şeylerle yapılabilir.

İmam İbn Ebi Hamza şöyle der :

Sıla-i rahim malla olur, muhtaca yardım, zararı def etmek, tebessüm ve dua ile olur.

Başka bir ifadeyle ve kısaca sıla-i rahim; akrabalarımıza güç nisbetinde mümkün olan hayırları ulaştırmak ve onlardan def’i mümkün şerleri def etmektir. Sıla-i rahim konusunda dikkat edilecek hususlardan biri de şudur: İyilik, karşılık bekleyerek yapılmamalı, sadece görüp gözeten yakınlara karşı sıla-i rahimde bulunulmamalı; aksine, unutan, akrabalık bağlarını koparanlara karşı da bu görev yerine getirilmelidir. Bu konu ile ilgili bir hadis-i şerifte Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuştur;

İyiliğe benzeri ile karşılık veren kişi, tam anlamıyla akrabasını görüp gözetmiş olmaz. Hakiki sıla, kişinin kendisi ile ilgiyi kesenleri görüp gözetmesidir.

| Buharî, Edeb, 15

Yukarda da belirtildiği gibi!!!
Altını çizelim!!!
İYİLİK KARŞILIK BEKLEYEREK YAPILMAMALI✔ HATTA BİR TEŞEKKÜR BEKLENTİSİ BİLE KARŞILIK BEKLEMEKDİR.ASIL İYİLİK KENDİSİ İLE İLGİYİ KESENLERİ GÖRÜP GÖZETMEKDİR✔.
BUNU DA ANCAK OLGUN MÜ'MİNLER YAPABİLİR.✔
EY RABBİMİZ🌿;BİZLERE DE HAKİKİ İMAN VER Kİ✔ NEFİSLERİMİZE YENİK DÜŞMEDEN BU SILA İ RAHİM MESELESİNDEKİ EMİRLERİNE İTAAT EDELİM✔ VE GEÇMİŞİ UNUTUP YENİ BİR SAYFA AÇIP AFFEDENLERDEN OLUP✔😊 SENİN RAHMETİNE ERELİM.🕋
HEPİMİZİN MUTLAKA ACI DUYDUĞUVE UNUTAMADIĞI MAZİSİ VARDIR.💔SEN BİZLERE UNUTTUR YA RAB💚.KALBİMİZİ BÜTÜN MANEVİ HASTALIKLARDAN ARINDIR💚 BU RAMAZANDAN SAĞLIKLI BİR KALBLE 💕BAYRAMA GİREBİLMEYİ BİZLERE LÜTFEYLE.
AMİN AMİN AMİN                        
                 
Sıla-i Rahim ile İlgili Hadisler

Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhissalatu vesselam, hadis-i şeriflerinde bizlere, akrabayı koruyup gözetmemizi ve sıla-i rahimde bulunmamızı ve bunların önemini buyurmuştur. Ebu Eyyub el-Ensari radıyallahu anh şöyle dedi :

Bir adam Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek ;

− “Ya Rasulallah, beni Cennete sokacak bir ibadet söyler misiniz?” dedi.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem :

− “Allah’a ibadet eder ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılar, zekât verir ve sıla-i rahim yaparsın.” buyurdu.

| Buhari

Hz.Aişe radıyallahu anha’nın rivayet ettiği hadis-i şerifte ;

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem :

“Rahim, Arş’a asılmış der ki : Beni gözeteni Allah gözetsin, beni terk edeni Allah terk etsin” buyurdu.

| Müslim

Hz.Cubeyr bin Mut’im radıyallahu anh şöyle dedi :

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem :

“Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse Cennete giremez” buyurdu.

| Buhari, Müslim

Hz.Enes bin Malik radıyallahu anh şöyle dedi :

Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem :

“Her kim rızkının bol olmasını ve ecelinin gecikmesini istiyorsa sıla-i rahim yapsın” buyurdu.

| Müslim

Peygamber Efendimiz aleyhissalatu vesselam’ın, yapıldığı zaman müslümanların Cennete girmelerine sebep olacağını haber verdiği amellerin içinde sıla-i rahim de bulunuyor.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor :

“Ey insanlar! Birbirinize selâm verin, sıla-i rahim yapın, yemek yedirin! Geceleyin insanlar uyurken namaz kılın ki selâmetle Cennete giresiniz.“

| Tirmizi

Bir başka hadis-i şerifte ise ;

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor :

“Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse sıla-i rahim yapsın.“

| Buhari, Müslim


ALTINI ÇİZELİM!!!!
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem :

“Rahim, Arş’a asılmış der ki : Beni gözeteni Allah gözetsin, beni terk edeni Allah terk etsin” buyurdu.

EY KARDEŞİM!!!
ALLAH RESULÜ SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM 'İN SÖZÜ
KİM AKRABAYI GÖZETİR,KORUR VE ZİYÂRET EDERSE;ALLAH DA O'NU KORUYACAK,KİM AKSİNİ YAPIP DA ESKİLERİ DEPREŞTİRİP ESKİ YAPILANLARI UNUTMAYIP DA AKRABASI İLE DARGIN KALIP AKRABISINI TERK EDERSE ALLAH CELLE DE O'NU TERK EDER.
LUTFEN; MESELE ÇOK ÖNEMLİ VE DE TEHLİKELİDİR. HİÇBİR MESELE RABBİNİN EMRİNDEN DAHA ÖNEMLİ VE HİÇBİR TEHDİD DE RABBİNİN AZABINDAN DAHA BÜYÜK OLAMAZ!!!!!!!!!!
KENDİNE GEL VE ASLA KENDİNE KURTULUŞ VE SAVUNMA YOLLARI ARAMA.EMİR AÇIK VE BELLİDİR.
BU MÜBAREK GÜNLERİ VESİLE KIL AKRABALARINLA KAYNAŞ VE RABBİNİN RIZASINI KAZAN VE KURTULANLARDAN OL
BUNU KENDİN İÇİN YAPACAKSIN;KENDİNLE VE RABBİNİN EMİRLERİYLE BARIŞIK OLMAK İÇİN ÇÜNKÜ KAZANANLAR 
SABREDENLER, AFFEDENLER VE İYİLERDİR.     
                   

Halid b. Zeyd (Ebu Eyyub el-Ensarî) (r.anh)'den rivayet edildiğine göre: 
Bir adâm Hz. Peygamber'e gelerek: "-Yâ Rasûlallah; beni Cennete sokacak bir ibadet söyler misiniz?" dedi... 
Rasûlullah şu cevabı verdi: "Allah'a ibadet eder ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılar, zekât verir ve sıla-i rahim edersin" (Buharî, Zekât, 1)

Sıla-i rahim; her türlü hayır işlerinde akraba ve yakınların görülüp gözetilmesidir. 
Kur'an ve sunnette; bunun, namaz, zekât gibi farz ibadetlerden hemen sonra zikredilmesi, İslâmdaki önemini göstermektedir. Alimler sıla-i rahimde bulunmanın vacib olduğu görüşündedirler. Bunun, terkedilmesi, yani akraba ve yakınlarla olan ilgisinin kesilmesi, büyük günâh sayılmıştır. 
"Allah'tan korkun ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının" (Nisâ, I)
"Onlar ki Allah'ın gözetilmesini emrettiği hakları gözetirler (akrabalık bağlarını devam ettirirler ve iyilikte bulunurlar); Rablerine saygı beslerler ve kötü hesaptan korkarlar..." 
Fakat Allah'ın tevhid akidesini kabullendikten sonra onu bozanlar ve Allah'ın bağlanmasını emrettiği bağları koparanlar (akrabalık bağlarını kesenler) ve yeryüzünü fesada verenler var ya; işte bunlar, lânet onlara ve yurdun kötüsü Cehennem de onlara"(Ra'd 21-25)

Ayet ve hadislerde geçen "rahim"(akraba) sözünün hangi derecede akrabaları içine aldığı hususunda farklı görüşler vardır. Bazılarına göre kendileriyle evlenilmesi haram olanlar; bazılarına göre vârisler akraba sayılır. Bazı âlimler de, mahrem olsun olmasın, kişinin bütün yakınları akraba (rahim)dir demişlerdir. Bu son görüş, toplumsal yardımlaşma bakımından daha kapsamlıdır.

Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:"Her Cuma gecesi insanoğlunun amelleri Allah'a arz olunur: Yalnız sıla-i rahimde bulunmayanların amelleri kabul olunmaz" (Ahmed b. Hanbel, Musned, II, 484).

Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
" Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimse akrabasını görüp gözetsin"(Buharî, İlim, 37; Muslim, İmam, 74-77).
"Akrabalık, Arş'ta asılıdır. Der ki: "-Beni gözeteni Allah gözetsin; beni terk edeni Allah terk etsin" (Muslim, Birr ve Sıla, 17);
"Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse Cennete giremez" (Buhari, Edeb, 11);
"Her kim rızkının bol olmasını ve ecelinin gecikmesini istiyorsa akrabasını görüp gözetsin" (Buhari, Edeb, 12);
"Ey insanlar, birbirinize selâm verin, akrabanızı gözetin, yemeği yedirin! Geceleyin insanlar uyurken namaz kılın ki selâmetle Cennete giresiniz" (Tirmizî, Et'ime, 45).
"Yoksula yapılan sadaka bir sadakadır. Bu sadaka akrabaya yapılmışsa iki sadaka demektir. Biri sadaka, diğeri sıla-i rahimdir ki bu da sadaka sayılır"(Tirmizi, Zekât, 26).
Rasûlullah (s.a.v): "Teyze, anne yerindedir" (Tirmizi, Birr, 5)

Sıla-i rahim konusunda dikkat edilecek hususlârdan biri de şudur: İyilik, karşılık bekleyerek yapılmamalı, sadece görüp gözeten yakınlara karşı sıla-i rahimde bulunulmamalı; aksine, unutan, akrabalık bağlarını koparanlara karşı da bu görev yerine getirilmelidir. Hz. Peygamber şöyle buyuruyor:

"İyiliğe benzeri ile karşılık veren kişi, tam anlamıyla akrabasını görüp gözetmiş olmaz. Hakiki sıla, kişinin kendisi ile ilgiyi kesenleri görüp gözetmesidir" (Buharî, Edeb, 15).
"Demek idâreyi ve hâkimiyeti ele alırsanız hemen yer yüzünde fesad çıkaracak, akrabalık bağlarını bile parçalayıp keseceksiniz öyle mi? Onlar öyle kimselerdir ki Allah kendilerini rahmetinden kovmuş da duygularını almış ve gözlerini kör eylemiştir."(Muhammed, 22-23)                        

وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالجَنبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالاً فَخُورًا

 “Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, idare ve himayeniz altında olanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.”[3]  Ayrıca Bakara, 2/27; Enfal, 8/75; Ra’d,13/25; İsra, 17/26; Casiye, 45/34 ayetlerine bakılabilir.


من سره أن يبسط له في رزقه، وأن ينسأ له في أثره، فليصل رحمه

       “Kim, rızkının  genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın.”[4]

الصَّدَقَةُ عَلَى المسكينِ صَدقةٌ وهي عَلَى ذِي الرَّحمِ ثِنْتَانِ صَدقَةٌ وصِلَة

“Yoksula bir şey vermek sadakadır. Akrabaya bir şey vermenin ise iki sevabı vardır. Birisi sadaka sevabı, diğeri de akrabayı görüp gözetme sevabıdır”[5]

 لا يدخل الجنة قاطع  “Akrabalarıyla ilişkiyi kesen Cennet'e giremez” [6]

جاء رجل إلى النبي صلى الله عليه وسلم. فقال: دلني على عمل أعمله يدنيني من الجنة ويباعدني من النار. قال: "تعبد الله لا تشرك به شيئا. وتقيم الصلاة. وتؤتي الزكاة. وتصل رحمك" فلما أدبر، قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "إن تمسك بما أمر به دخل الجنة" 

Bir seferinde bedevinin birisi Peygamberimizin önüne geçip bindiği devenin yularını tuttuktan sonra:

- Ey Allah’ın Resûlü, beni cennete yaklaştıracak ve cehennemden uzaklaştıracak  bir ameli bana haber verir misiniz, dedi. Orada bulunanlar:

- Buna ne oluyor, buna ne oluyor, demeye başladılar. Peygamberimiz:

- Ne olacak, ihtiyacı var ki soruyor, dedikten sonra Bedeviye şu cevabı verdi:

“Allah’a ibadet eder, O’na hiçbir şeyi ortak koşmaz, namazı doğru kılar, zekatı verir, yakınlarını ziyaret edersin. Adam uzaklaşınca Peygamber (s.a.s); Emrolunduğu şeyleri yaparsa cennete girer.”[7]  buyurdu.

Sıla-i rahimin en güzeli akrabadan muhtaç olanları ziyaret ederek onlara yardım etmek ve geçim darlıklarını hafifletmektir. Sıla-i rahim görevini ihmal etmek, Allah’ın rahmetinin üzerimizden kesilmesine sebeptir. Peygamberimiz buyuruyor:

ليس الواصل بالمكافئ، ولكن الواصل الذي إذا قطعت رحمه وصلها

“Akrabadan gelen iyiliğe misliyle karşılık veren kimse tam manasıyla akrabasına sıla etmiş değildir. Gerçek sıla, kendisiyle ilgiyi kesenleri görüp gözetmektir.”[8] buyurmuşlardır.  Bir başka hadisinde Peygamber (s.a.s.) Efendimiz; 

إن الله خلق الخلق. حتى إذا فرغ منهم قامت الرحم فقالت: هذا مقام العائذ من القطيعة. قال: نعم. أما ترضين أن أصل من وصلك وأقطع من قطعك؟ قالت: بلى. قال: فذاك لك".ثم قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "اقرؤا إن شئتم: {فهل عسيتم إن توليتم أن تفسدوا في الأرض وتقطعوا أرحامكم. أولئك الذين لعنهم الله فأصمهم وأعمى أبصارهم. أفلا يتدبرون القرآن أم على قلوب أقفالها".

“Allah, mahlûkatı yaratıp bunların takdiratını tamamlayınca, akrabalık ayağa kalkarak: (Ya Rabbi!) Burası, akrabalık münasebetlerini kesmekten sana                        

SORULAR VE CEVAPLAR:

1- Günahkâr Akrabalara Sıla-i Rahim Yapılır mı?

Bazıları, günahkâr akrabalara yapılan sıla-i rahimi yanlış anlamakta ve onlara yapılan sıla-i rahimin, onlarla karşılıklı muhabbet ve sevgi beslemek, birlikte oturup-kalkmak, yeyip-içmek ve birbirini övmek olduğunu sanmaktalar. Bu doğru değildir.

Bilindiği gibi İslam günahkâr, hatta kâfir akrabalara iyilik yapmayı engellemez. Buna delalet eden ayette Allah celle celaluhu şöyle buyuruyor :

Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah, âdil davrananları sever.

| Mümtehine Suresi / 8. Ayet Meali

Hz.Ebu Bekir radıyallahu anh’in kızı Hz.Esma radıyallahu anha da Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, “Annem benimle görüşmeyi umarak buraya gelmiş. Onunla görüşeyim mi?” diye sormuş, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem : “Evet, annenle görüş” buyurmuştur.

Ancak bu, kafirlerle ve fasıklarla karşılıklı muhabbet ve sevgiyi, onlarla oturup kalkmayı, yeyip içmeyi gerektirmez. Allah celle celaluhu şöyle buyurmuştur :

Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin.

| Mücadile Suresi / 22. Ayet Meali

İmam İbn Kesir, bu ayet-i kerimenin tefsirinde “Yani: Onlar Allah’a düşmanlık besleyenlere akrabaları bile olsalar, muhabbet beslemezler” demiştir.

Bilakis bu kimselerle sıla-i rahim, onları cehennemden uzaklaştırmaya ve cennete yaklaştırmaya çalışma şeklinde olmalıdır. Bu yüce hedefi ve büyük gayeyi gerçekleştirmek onlarla ilişkiyi tamamen kesmeyi gerektirirse, o durumda asıl sıla-i rahim ilişkiyi kesmekle olur. Bu hususta İmam Ebi Hamza şöyle demiştir:

Eğer akrabalar kafir veya facir iseler onlarla ilişkiyi kesmek sıla-i rahimin ta kendisidir. Ancak önce vaaz ve nasihatte büyük gayret ortaya koymak, sonra bunda ısrar ettiklerinde ilişkiyi kesmenin sebebinin haktan uzak durmaları olduğunu duyurmak şartıyla. Bundan sonraki sıla-i rahim de dosdoğru yola dönmeleri için gıyaplarında dua etmekle olur ve bu sorumluluk ondan hiçbir zaman düşmez.

Rabbimizin, bizlere ayetlerinde bildirdiği, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in de hadis-i şeriflerinden anladığımız üzere, sıla-i rahimin önemi İslam’da çok büyüktür. Sıla-i rahim yapmak; Allah’ın gözetiminde olmaya, Cennet’e girmeye, rızkın artmasına ve ömrün uzamasına vesile olan bir ameldir. Ayrıca sıla-i rahimin tam tersi olan kat-i rahim (akrabalık bağlarını kopartma) ise Allah’ın lanetine, cehenneme girmeye ve kötü muameleye neden olur.

2- Sıla-i rahimin ne kadar önemli olduğunu az çok bilen bir insanım. Dedikodumu yapan, asılsız şeylerde adımı kullanan babaannemi ve halamı ziyaret etmek istemiyorum. Sıla-i rahimi bu durumda terk edebilir miyim? Bu ortamda hiçbir şekilde bulunmak istemiyorum. Kalbimi karartıp beni öfkeye itiyorlar. Babaannem ve halam gayet akli başında ama aklini fitneye ve gıybete yoran insanlar. Babamın da uzak ve yakın akrabalara dedikodusunu yapıyorlar; asılsız ve hak olmayan şeyler söylüyorlar. Bu durum karşısında bir bayan olarak nasıl davranmalıyım?

Hiçbir haram tehlikesinin olmadığı yer yoktur. Muhakkak haram riski taşır bulunduğumuz yerler. Bizim vazifemiz bile bile harama bulaşmaya karşı tedbirli olmaktır. Sizin yapmanız gereken şudur:

a- Hiçbir şekilde haram olan gıybete ve benzeri şeylere bulaşmayacaksınız.
b- Yaşınıza ve konumunuza uygun tepkinizi de göstereceksiniz.
c- Sılayırahimi de yapacaksınız. Eğer yüzde yüz harama batma gibi bir duruma neden oluyorsa sılayırahimi o anda terk edebilirsiniz. Konum düzelince tekrar devam edersiniz. Bu bir dakikalık bir kesme de olabilir bir aylık da

3- Akrabalarımın yarısından fazlası benim değerlerime, kutsallarıma yanımda iken neredeyse sövüyorlar. Hatta geçtiğimiz kurban bayramında Şeriat’a sövdüler, çok yakın akrabalarım bunlar. Benim de sesimin çıkması lazım ama ilmim yok, buğz ediyorum ancak. Bu akrabalarımı ziyaret etmem doğru mu? Akrabayla ilişiği kesmeyin diyor dinimiz ama bunlar da böyle akrabalar, ne yapmalıyım?

Akraba ve sıla-i rahim önemlidir, dinin korunmasını istediği bağlardandır ama dinin kendisi onlardan daha değerlidir. Dinimize zarar gelebilecek bir ilişkiyi sürdüremeyiz. Dininiz açısından bakın konuya; sakınca hissettiğinizde uzak kalın, uzak durun.

4- Orta halli bir küçükbaş (koç) kurban edecek kadar param var. Eşimin anne babası başka bir şehirde yaşıyor. Uzun zamandır yüz yüze görüşme imkanları da olmadı. Dolayısıyla (bayramın da etkisiyle) bir hasret var. Acaba, paramı (eşimden dolayı) kayınpeder-kayınvalide ziyareti için kullanmam uygun olur mu?

Kesinlikle sıla-i rahimi tercih edin. Onlarca kurbandan daha iyisini yapmış olursunuz.Allah’a emanet olun.

5- Dinimizin akraba ziyaretlerine çok önem verdiğini, sıla-i rahimi kesmemek gerektiğini biliyorum. Ancak şu zamanlarda çok yaygın olan bir manevi hastalığın içine düşmüş durumda toplumumuz. Gıybet. Ve bu çok normalmiş gibi geliyor. İşte şu zamanda yapılan akraba ziyaretlerinde çoğunlukla “bu böyle yaptı, bu böyle dedi, bu böyle, şu şöyle” diye gıybet yapılıyor. Her ortamda seste çıkaramıyorsun yapmayın diye. Bu durumda insan daha çok günahkâr oluyor. Çünkü ‘Gıybeti dinleyen de günahına ortaktır.’ Bu durumda ne yapmamız gerekiyor? Cevabınız için şimdiden teşekkürler. Allahu Teâlâ sizden razı olsun..


Kuralımız şudur: Bir işi yaparken, o iş bir emir bile olsa açık bir haram işleyeceksek onu yapmayız. Sılayı rahim bizi bir harama kaydıracak ve biz de onu önleyemeyeceksek, sılayı rahimi terk ederiz. Yeter ki başka bir bahaneye bunu alet etmiş olmayalım. Bir de, haramları önlemek için mücadele etmemiz de gerekir. Önleme imkânımız yoksa yapacağımız budur.

6- Selamünaleyküm hocam. Akraba ile ilişkilerde sılayı rahim Allah’ın emri olduğunu biliyoruz. Bu sebeple benim babamın anne tarafımla araları bozuk konuşmuyorlar. Anneminde bizimde anne tarafımızla ilişkimizi kesti gitmeyeceksiniz görüşmeyeceksiniz hatta yolda görseniz yolunuzu çevireceksiniz görmeden geçeceksiniz yoksa hakkımı helal etmem diyor. Bize yardımcı olur musunuz bu konuda babam kendi hakkını oraya koyuyor ne yapmamız lazım?

Selamünaleyküm, Babanızın gazabını çekecek işleri yapmadan farz olan sıla-ı rahimi sürdürebilirsiniz.

7- Akrabalarımla aynı apartmanda oturuyoruz; halam, amcam ve babaannemle. Ama sürekli bize sıkıntı veriyorlar; hakkımızda konuşuyorlar ve bize sıcak davranmıyorlar. Annem kafasına çok takıyor; bunu yaptılar, şunu ettiler diye sürekli söyleniyor. Babam artık evden taşınmayı bile düşünüyor. Böyle olunca akrabalarıma karşı sevgim azalıyor, sıcakkanlı davranamıyorum onlara karşı. Ama surat da asmıyorum, mesafeliyim yani.Böyle davranmakla yanlış mı yapıyorum, günaha girer miyim?

Sıla-ı rahim, dini değerlerimizdendir. Namaz gibi o da Allah’ın emirlerindendir. Şu kadar ki, şahsiyetimizi eritecek, bizi zorluklara itecek bir ilişki de mecburi değildir. Akrabalığımızın kıymetini bilmeyen, bizi kulluğumuzda sıkıntılı duruma düşüren şahsiyetlere karşı ise seviyeli bir tavır göstermemizde sakınca yoktur. Zira sılayırahim, zoraki sevmek, haftada bir ziyarete gitmek değildir. Sıla-i rahim, bağın kopmaması için asgari gerekleri yapmaktır. Selamı kesmeyin. Hastalıkla ve cenaze ile ilgilenin. Menfi konuşmalar yapmayın. Gıybet etmeyin, ettirmeyin. Gerginliği zamana yayarak azaltın… Bunlar yeter. Bunlardan sonra da belli bir seviyede mesafeli davranmanız hakkınızdır. Durumun düzeldiğini hissettiğinizde siz de mesafeyi yeniden ayarlarsınız.


8- Kadın kocasından izin almadan anne babasını ziyaret edebilir mi? 

Kadın anne babasını ziyaret edecek olursa öncelikle kocasından izin istemelidir. Bu izin ne zaman gideceği orada ne kadar kalacağı konusundadır. Şayet kocası hiç izin vermiyorsa o halde kadın izin almadan gidebilir. Yoksa kadın tamamen serbest hareket edebilir diye bir durum söz konusu değildir.                        

Peygamber Efendimiz de bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Hayırlar içerisinde sevabı en çabuk olanı, iyilik yapmak ve akraba ziyaretinde bulunmaktır. Şerler içerisinde cezası en çabuk olanı ise, zulmetmek ve akrabalarla alakayı kesmektir.”

Sıla-i rahim, ziyaret edene de edilene de pek çok faydalar sağlayan bir davranıştır. Sıla-i rahim yapıldıkça manevî bağlar kuvvetlenir, ilişkiler düzelir, muhabbet ve sevgi artar, aradaki kin ve düşmanlıklar sona erer, kalplerdeki bencillik ve yalnızlık duyguları da ortadan kalkar.      

Nitekim Peygamber Efendimiz şöyle buyururlar:

“Nesebinizden sıla-i rahim yapacaklarınızı öğrenin (Yani yakın akrabalarınızı tanıyın). Zira sıla-i rahim, akrabalarda sevgi, malda bolluk, ömürde uzamadır.”

Akrabalık bağlarına önem vermenin bir diğer güzelliği de insanı, Allah Teâlâ’nın muhabbetine eriştirmesidir. Bir Kutsi hadiste şöyle buyrulur:

“Akraba ve dostlarıyla irtibatını kesmeyenlere ve Ben’im için ziyaretleşenlere benim de muhabbetim hak olmuştur.”

Peygamber Efendimiz de: “Akrabasıyla ilgiyi kesen (cezasını çekmeden veya affedilmeden) cennete giremez” buyurmuştur.

Ömrümüzü bereketlendiren, sevgiyi arttıran, rızkımızı bollaştıran, Allah’ın sevgisini ve rızasını kazandıran, bencilliği körelten, yalnızlığı ve terk edilmişliği gideren sıla-i rahimi her vesileyle çokça yapalım. Akrabalarımızın bizi ziyaret etmediklerinden yakınmak yerine, biz gidip onlarla irtibat kuralım.

Unutmayalım ki, Allah Resulü şöyle buyurmuştur:

 “Akrabadan gelen iyiliğe dengiyle karşılık veren kimse, tam manasıyla akrabasına sıla etmiş değildir. Gerçek sıla, kendisiyle ilgiyi kesenleri görüp gözetmektir.”

Bir başka hadisinde de “Rahm, arşa tutunmuş, akrabalık Arşın Rabb’ine sığınmış ve şöyle demiştir: Beni görüp gözeteni, Allah gözetsin! Benimle ilgiyi kesenden de Allah rahmetini kessin!”buyurmaktadır.

O halde bu bayramı vesile bilerek akrabalık bağlarını koruyup güçlendirelim
Ey Rabbimiz; Bu bahsimizi okuyan kardeşlerimden; bu sıla-i rahim konusunda sıkıntısı olanlar varsa sen onların bu konudaki sıkıntılarını gider ve bu imtihandan başarıyla çıkan kullarından eyle.Bu bahsi okuyan kardeşlerimi burdaki müjdelere lâyık ve  burda anlatılan  azaplardan ve cezalardan emin eyle.
Sen bu meselenin önemini hepimize  idrak ettir. Okuyup da geçenlerden eyleme. Bizi kötü ,anlayışsız ve sömürmeye çalışan akrabalarımızın kötülüklerinden fitnelerinden ve belalarından koru.
 SENİN RIZAN İÇİN KENDİMİZİ YENMEYİ VE GÜÇLÜ OLUP,
 BU RAMAZANDA RIZANA ERİP, CEHENNEMDEN ÂZÂD EDİLMİŞ KULLARINDAN OLMAYI 
BİZLERE DE NASİP EYLE.
AMİN  AMİN  AMİN.......
Dinimiz din kardeşi ile küs durmayı yasaklarken öz kardeşlerin her ne sebep olursa olsun dargın durmaları asla caiz değildir.
Lutfen kendimize gelelim ve tüm alıcılarımızı açarak bu SILA-İ RAHİM bahsini okuyalım ve unutmayalım ki ilk selamı veren kâr ve kazançdadır.
Allah yardımcımız olsun.Eğer bu konuda bu bahsin bizlere ufacık da olsa faydası olduysa ne mutlu.
 ..Ey Rabbimiz sen övgüye ve şükre lâyıksın.sana sonsuz hamdü senalar olsun ki bize de öğrenmeyi NASİP ettin uygulamayı da NASİP et. AMİN 
Devamını Oku »

Ramazan Ayı ve İTİKAF

İTİKÂF

İtikaf lügatte bir şeyden ayrılmak, ister hayır olsun, ister kötülük olsun, bir şey üzerinde devam etmek demektir. Şer'an itikâfın tarifi ise:
Cemaatle namaz kılınan bir mescitte oruçlu olarak ve itikâfa niyet ederek beklemektir. Mescitte beklemek itikâfın rüknüdür. Çünkü itikâf beklemek, mescidde bulunmakla gerçekleşir.
İtikâf Kur'an ve sünnetle sabittir. Kur'an'da ramazan ayının gecelerinden söz ederken:

وَلاَ تُبَاشِرُوهُنَّ وَاَنْتُمْ عَاكِفُونَ فِى الْمَسَاجِدِ تِلْكَ حُدُودُ اللهِ فَلاَ تَقْرَبُوهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللهُ اَيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ

"...Bununla beraber siz mescitlerinizde itikaf halinde iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, sakın onlara yaklaşmayın. Allah, ayetlerini insanlara böyle açıklıyor ki sakınıp korunsunlar." 

Bir yerde bekleme, durma ve kendini orada hapsetme. Akıl bâliğ veya temyiz kudretine sahip bir müslümanın beş vakit namaz kılınan bir mescitte ibadet niyetiyle bir süre durması anlamında bir fıkıh terimi.

İtikâf, Kur'an ve sünnetle sabittir. Kur'an'da Ramazan ayının gecelerinden söz edilirken; "... Camilerde itikâfta iken de hanımlarınıza yaklaşmayın..." (el-Bakara, 2/ 187) buyurulur. Başka bir ayette itikâf ibadetinin daha önceki ümmetlerde de yapıldığına işaret edilir (bk. el-Bakara, 2/125). Hz. Peygamber'in özellikle Ramazan içinde ve Ramazanın son on gününde itikâf yaptığını bildiren çeşitli hadis-i şerifler vardır. Hz. Âîşe'nin şöyle dediği nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.s) Ramazan'ın son on gününde itikâf yaparlardı. Bu durum vefat zamanına kadar bu şekilde devam etmiştir. Daha sonra Hz. Peygamber'in zevceleri itikâfı sürdürmüşlerdir" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 67, 129; bk. Buhârî, İ'tikâf, 1-18; Ezân, 12, 135; Hayz 10; Müslim, İ'tikâf, 1-6; Ebû Dâvud, Ramazân, 3; Savm, 77).

Ebu Hanife'ye göre içinde beş vakit namaz kılman her mescidde itikâfta bulunmak caizdir. Ebu Hanife ve İmam Mâlik'e göre itikâfın nâfile olarak en azı bir gündür. Ebû Yusuf en az süreyi, bir günün yarıdan çoğu olarak belirlerken İmam Muhammed itikâf için bir saati de yeterli bulur.

Mesciddeki itikâf erkeklere mahsustur. Kadınlar evde mescit edindikleri bir yerde itikâfta bulunabilir (ez-Zebîdî, Tecrîd-i"Sarîh, Terc. Kamil Miras, Ankara 1984, VI, 323-326).

İtikaf üçe ayrılır:

a. Vacip olan itikâf: Adak olan itikâf vaciptir. Bu, en az bir gün olur ve gündüz oruçla geçirilir. Hz. Ömer, Resulullah (s.a.s)'den, "Cahiliyye devrinde Mescid-i Haram'da bir gece itikâfta bulunmayı adamıştım; ne yapayım" diye sormuş Resulullah (s.a.s); "Adağını yerine getir" buyurmuştur (Buhârı, i'tikâf, 16; Ahmed b. Hanbel, ll, 10).

b- Sünnet olan itikâf: Ramazan'ın son on gününde itikâfa girmek sünnettir. Hz. Âîşe'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s) orucun farz kılınmasından ömrünün sonuna kadar Ramazan aylarının son on gününde itikâfa girmiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 67, 129). Bir yerleşim merkezinde bulunan müslümanlardan birisi bu sünneti yerine getirirse, diğerleri üzerinden bu görev düşer. Bu duruma göre, her yerleşim birimi için itikâf sünnet-i kifâye hükmündedir. Bir kişinin bunu yapması o beldedeki diğer müslümanları sorumluluktan kurtardığı gibi Cenâb-ı Hakk'ın, itikâf yapanın ecrini diğer belde müslümanlarına da vereceği umulur.

c- Müstehab (mendub) olan itikâf: Vacip ve sünnet olan itikâfların dışında itikâfa girmek müstehabdır. Bunun belirli bir vakti yoktur. Hatta mescide giren kimse çıkıncaya kadar itikâfa niyet ederse orada kaldığı sürece itikâfta sayılır. Bu itikâfda oruç şart değildir. Bazı müctehidlerin, itikâf süresinin bir saat bile olabileceği görüsünde bulunduklarını yukarıda zikretmiştik.

İtikâfın Şartları

1- Niyet; Niyetsiz itikâf olmaz. Nezredilen itikâfda niyetin ayrıca dil ile ifade edilmesi gerekir.

2- Mescid: Erkeğin, itikafı cemaatle beş vakit namaz kılman mescidde olmalıdır. İtikâfın en faziletlisi Mescid-i Haram'da, sonra Mescid-i Nebevî'de ve sonra da Mescid-i Aksa'da olandır. Diğer mescidlerdeki fazilet cemaatin çokluğuna göre değişir.

3- Oruç: Daha önce de belirttiğimiz gibi vacip olan itikâf için oruç şarttır. Sünnet itikâf Ramazan ayında olduğu için zaten oruçlu bulunma şart vardır.

4- Temizlik: Kadınların hayız ve nifastan temiz olmaları gerekir. Cünüplük oruca mani olmadığı gibi, itikafı da bozmaz. itikâfa giren cami içinde iken ihtilâm olursa, dışarı çıkarak gusül abdesti alır ve yeniden itikâfa devam eder.

tikâfta erginlik çağına gelmiş olmak şart değildir. Bu nedenle mümeyyiz bir çocuğun itikâfı da geçerlidir.

Kadının itikâfa girebilmesi için kocasının iznini alması şarttır.

İtikâf sırasında kötü ve çirkin söz söylememek, Ramazanın son on gününü ve cemaatı kalabalık olan mescidi tercih etmek, itikâf günlerinde Kur'an, hadis, Allah'ı zikir ve ibadetle meşgul olmak ve temiz elbise giyip güzel kokular sürünmek itikâfın adabındandır.
Fecir doğmadan önce herhangi bir sebeple cünüp olmak ve bu vaziyette sabahlamakta -oruçtan yana- bir sakınca yoktur. Ancak güneş doğmadan yıkanıp sabah namazına yetişmesi gerekir. Çünkü bir namaz vaktinden fazla cünüp durmak caiz değildir.

Gündüzleyin Uyurken İhtilâm Olmak :

Gündüzleyin uyurken ihtilâm olmak oruca zarar vermez. Çünkü bu elde olmayarak ortaya çıkan bir durumdur. Namaz vaktini geçirneden yıkanmak gerekir. (El-Muhit - Bahrirâik - îbn Nüceym - İbn Âbidin.)

İtikâfı bozan şeyler

a- Cinsi ilişkide bulunmak. Kur'an-ı Kerimde; "Mescidlerde itikafa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın " (el-Bakara, 2/187) buyurulur. Öpmek ve kucaklamak gibi şeylerden dolay inzal vaki olursa yine itikâf bozulur.

b- Herhangi bir ihtiyaç yokken mescidden dışarı çıkmak.

c- Bayılmak.

İtikâfa giren kimse mescidden ancak şer'î, zaruri ve tabiî ihtiyaçları için çıkabilir.

İtikâfa giren kimsenin bulunduğu mescidde cuma namazı kılınmıyorsa, cuma namazını kılmak üzere başka bir mescide gitmesi, küçük ve büyük abdest bozmak için mescidden dışarı çıkması tabiî bir ihtiyaçtır.

İçerisinde bulunduğu mescidden zorla çıkarılması ya da şahsı ve eşyası hakkında korkusu sebebiyle başka bir mescide taşınmak için çıkması ise zarûrî ihtiyaç sebebiyle çıkıştır.

Bunların dışında mescidden çıkmak itikâfı bozar. İtikâfda olan kimsenin yemesi, içmesi, uyuması ve ihtiyacı olan şeyleri satın alması mescidde olur (bk. İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, İstanbul 1984, II, 440 vd.; ez-Zebîdî, a.g.e., VI, 323 vd.; Mehmed Zihnî, Ni'met-i İslâm, İstanbul 1328, s. 98 vd.).

Hanefi mezhebinde itikâf müstehabtır. İtikâfın yapılışı ise bir mescit te veya camide ve benzeri yerlerde oruçlu ve itikâf niyetiyle sadece Cenab-ı Hakkın rızasına nail olmak için bir miktar durmaktır. Bu durma esnasında ise hatmi şerif ile veya zikir ile veya rabıtayı şerife ile meşgul olunmalıdır.

İtikâfa giren kimseye mutekif denir. Oruçluyken oruçluya yasak olan şeyler aynen mutekifeyede yasaktır.

Mutekif ancak cuma namazı ve insani ihtiyaçları için mescidden çıkabilir. Mutekif ancak hayırlı laflar konuşabilir. Malayani yani boş söz konuşamaz. Yani mutekif ehli zikirin haline iyicene bürünür. Mutekifin tamamen susması ise tahrimen mekruhdur.

Hanefi mezhebin de, Maliki mezhebin de, Hanbeli mezhebinde itikâfa giren kimsenin oruçlu olması gereklidir derler. Şafii mezhebinde ise oruç şart değildir. Günümüzde çoğu insan bu fetva ile amel etmektedirler çünkü ciddi sağlık rahatsızlığı olanlar tutamazlar. İtikâftan mahrum olmamak için bu fetva ile amel ederler.

İtikâf ise Hanefi ve Hanbeli mezheblerine göre ancak kendisinde cemaat olunan yerlerde olur. Maliki ve Şafii mezhebine göre ise her mescidde olur. Orucu bozan herşey itikâfıda bozar. Bu hüküm Hanefi, Maliki, Hanbeli mezhebinde geçerlidir. Şafii mezhebinde ise unutularak olursa bir şey olmaz. Ancak kasten olursa bozar demişdir. Kadınlar ise Hanefi mezhebinde evlerinde mescid olarak tayin ettiği yerde itikâfa girebilir. Diğer mezheblere göre ise giremez denilmiştir.
Görüldüğü gibi diğer  üç mezheb kadının itikafının evde caiz olmadığı görüşündedir o yüzden bu meselede yani kadının itikafı konusunda ihtilaf vardır. 
Vacip ve ramazanın son 10 gününe mahsus olan itikaf değilde
Müstehap olan itikâfı rahatlıkla her kadın girdiği camide 1 saat de kalsa niyet  ederek bu sevaba nail olur inşaallah çünkü herkes ev ortamında bu ibadet havasını yakalayamaz önemli olan başka dünyevı işlere dalmadan ibadetle meşgul olmaktır. Arasıra da olsa camilerde ziyaret ettiğinizde veya umreye gittiğinizde hem kâbe de hem de mescidi nebevi de kaldığınız sürece itikafa niyet ederseniz bu mükafattan nasibinizi almış olursunuz inşaallah.

İTİKAF KAÇ GÜN OLMALI ? 

1. Hanefilere göre, i´tikâfın süresi, en az 1 gün, 1 gece olmalıdır. 
2. İmam Malik (ra)´den rivayet edilen bir görüşe göre ise, i´tlkâfın en az süresi 10 gündür.
3. Şafii (ra)´ye göre de, i´tikâfta süre bir andır. Süre hususunda sınır yoktur
Değerli kardeşimiz,

İtikaf, akıl bâliğ veya temyiz kudretine sahip bir Müslümanın, bir mescitte ibadet niyetiyle bir süre durması anlamında bir fıkıh terimidir.

İtikâf Yapılan Yer:

Hanefîlere göre: (1) Erkeklerle temyiz çağındaki çocuklar için itikâfın yeri, cemaatle namaz kılınan mescittir. Bu mescit de ister içinde beş vakit namaz kılınsın, ister kılınmasın, imam ve müezzini bulunan mescittir. Camide itikâf, ittifakla mutlak olarak sahihtir. Bu görüşün dayandığı delil İbn Mes'ud'un şu sözüdür:

"İtikâf ancak cematle namaz kılınan yerde yapılır."(2) 

Kadınlar için itikâf yeri evlerinin mescididir. Bu yer de evde namaz kılmak için ayrılan yerdir.

Hanbelilere göre:(3) Cemaatle namaz kılması gerekli olan erkekler, ancak cemaatle namaz kılınan mescitte itikafa girebilirler. İhtilafsız olarak mescit dışında itikâfa girmek sahih değildir. Çünkü Allah Tealâ:

"Mescitlerde itikâfta bulunduğunuzda kadınlarınıza yaklaşmayın."(4)

buyuruyor. Eğer mescitler dışında itikâfa girmek sahih olacak olsaydı, kadınlarla cinsî ilişki yasaklanmazdı. Çünkü cinsi ilişki itikâfta mutlak olarak haramdır. Mescidin içinde cematle namaz kılınan bir mescit olmasının şart koşulmasının sebebi, cemaatle namaz kılmanın vacip olmasına binaendir. Kişinin cemaatle namaz kılınmayan bir mescitte itikâfa girmesi şu iki şeyden birine sebep olmaktadır: Ya vacip olan cemaati terketmeye yahut vacip olan cemaatle namaz için mescidden çıkmaya sebep olur. Bundan sakınmak mümkün olmasına rağmen, bu durum çok kereler itikâfa giren kişinin dışarı çıkmasına sebep olur. Bu ise itikâfa aykırıdır. Çünkü itikâf, kişinin bir yerden ayrılmaması, o yerde Allah'a ibadet üzere ikamet etmesi demektir.

Aşağıdaki durumlarda bulunan her mescitte itikâf sahihtir:

a) Eğer itikâf namaz vaktinin dışında bir gecelik bir zaman yahut günün bir kısmında bir engel olmaksızın yapılırsa sahihtir. Eğer itikâf yapılan bir mescitte bazı zamanlarda cemaatle namaz kılınıyorsa, o zamanda itikâfa girmek sahih olup diğer zamanlarda sahih değildir.

b) Hasta, özürlü, kadın, çocuk, kendisinden başka namaz kılanın bulunmadığı bir köyde oturanlar gibi cemaatle namaz kendileri için vacip olmayan kimselerin her mescitte itikâfa girmeleri caizdir. Çünkü zaten onlara cemaat vacip değildir.

Kadının evinin mescidinde itikâfa girmesi sahih değildir. Çünkü orası gerçekten ve hükmen mescid sayılmaz. Eğer caiz olsaydı, müminlerin anneleri bir defa da olsa caiz olduğunu göstermek için yaparlardı.

Kadın eğer mescitte itikâfa girerse önüne bir perde çekmesi müstehaptır. Çünkü Hz. Peygamber (asm)'ın hanımları itikâfa girmek isteyince mescitte kendilerine çadır kurulmasını emrettiler. Dolayısıyla mescide gittiler. Çünkü mescide erkekler gelir gider. Hem erkekler hem de kadınlar için hayırlı olan onların erkekleri, erkekIerin de onlan görmemeleridir.

Cuma kılındığı hâlde cemaatle namaz kılınmayan bir mescitte cemaatle namaz kendisine vacip olan kimselerin üzerinden bir namaz vakti geçiyor ise, böyle bir mescitte itikâfa girmeleri sahih değildir. Çünkü cemaatle namaz kılmayı terketmemek gerekir.

Bir kimse üç meşhur mescit dışında herhangi bir mescitte itikâfa girmeyi adarsa, o kişi başka bir mescitte de namaz veya itikâf adağını yerine getirebilir. Çünkü Allah Tealâ kendisine ibadet için belirli bir yer tayin etmemiştir. Dolayısıyla kişinin adamasıyla böyle bir belirleme yapılamaz. Eğer belirlenseydi, oraya gitmeye mecbur olurdu.

Malikîlere göre: (5) Bütün mescitler itikâf yeridir. Herkese açık olmayan ev mescitlerinde itikâf yapmak sahih değildir. 

Şafiîîere göre: (6) İster üst kısmında, ister bağlı birimlerinde olsun mescitte itikâfa girmek sahihtir. Camide itikâfa girmek cami dışındaki mescitlerde itikâfa girmekten daha iyidir. Bunun sebebi camide itikâfa girmenin vacip olduğunu söyleyenlerin ihtilâfından kurtulmaktır. Ayrıca hem camide cemaat daha fazladır. Hem de cuma namazı kılmak için dışarı çıkmaya ihtiyaç yoktur. Kendisine cuma namazı farz olan ve cuma için çıkmayı şart koşmamış olan kimse tarafından, içlerinde cuma günü bulunan ve peş peşe tutulması adanan itikâflarda camilerde itikâfa girmek vaciptir.

Şafıîlerde son görüşe göre, kadının evindeki mescitte itikâfa girmesi sahih değildir. Evdeki mescit namaz kılmak için hazırlanan yerdir. Sahih olmamasının sebebi burasının gerçekten mescit olmamasıdır. Bu görüşün dayandığı delil, evdeki mescit değiştirilebilir, orada cünüp olarak gezilebilir olmasıdır. Ayrıcı Hz. Peygamber (asm)'in hanımları mescitte itikâfa girerlerdi. Eğer onların evleri itikâf için yeterli olacak olsaydı, evlerinde itikâfa girmeleri daha iyi olurdu.

Özet olarak, Malikîler ve Şafıfler hangi mescit olursa olsun itikâfi caiz görüyorlar. Hanefîler ve Hanbelîler ise, itikâfta mescidin cami olmasını şart koşuyorlar. Cumhura göre ev mescitlerinde itikâf caiz olmayıp sadece Hanefîlere göre kadınlar için caizdir.

Dipnotlar:

1. ed-Dürrü'l-Muhtâr, II, 176.
2. Bu hadisi Taberanî rivayet etmiştir. Nasbu'r-Râye, II, 490.
3. el-Muğnî, III, 187-191; Keşşafu'l-Kınâ, II, 409-412.
4. Bakara, 2/187
5. el-Kavânînü'l-Fıkhıyye, 125; eş-Şerhu's-Sağîr, I, 725; II, 253-255, 265.
6. Muğni'l-muhtâc, 1,450 vd.; el-Mecmu, VI. 508 vd.; el-Mühezzeb, 1,190 vd.

(bk. Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, 3/220-222


Sünnet olan itikafı yapmaya gücümüz yetmesse en azından müstehap olan itikâfı yapabiliriz.Allah bu sünneti anlayıp ve ihya edenlerden EYLESİN hepimizi.
Hanımlar❗ her itikafa giren erkeğin eğer itikaf yapmasına destek olursanız sizin için de mükâfat vardır bunu unutmayın.eşlerinizi ;
TERAVİHİ 
KIYAM EL LEYLI (GECE NAMAZINI)
İTIKAFI YAPMA KONUSUNDA ENGEL DEĞIL DE DESTEK OLANLARDAN OLUN VE EVINIZDE MÜKAFATA HAK KAZANIN


İTİKAF VE BİZE KAZANDIRDIKLARI

İtikaf nedir,nerde ve nasıl yapılır konusunu fıkıh kitaplarında rahatça buluruz.Bütün mezhep imamlarının görüşleri ve şartları da tek tek zikredilmiştir.şöyle bir tefekkür edip iyice bir düşünelim;neden itikaf yapmamız gerekir?sadece efendimiz sallahu aleyhi ve sellemin sünnetini mi ihya etmek için?
Başka ne gibi cevaplarımız olabilir?


Peygamberlikten önce dahi efendimiz sallallahu aleyhi ve selleme yalnızlık sevdirilmişti.
"NUR"dağında inzivaya çekilip ibadet ettiğini siyer kitaplarını  okuyanlar bilir.Hz.hatice radıyallahu anha'nın 55 yaşında bir bayan olarak o'na hergün azık getirmesi âdeta; yeterki sen nurla dol,ibadet et ve aydınlan,ben senin hizmetçin ve destekçinim,diye haykırması ve bu nur dağından fışkırıp da bütün âlemi aydınlatacak olan o büyük NUR'a en güzel bir eş desteğidir.
Ne kadar çok muhtacız bu günlerde HATİCE' LERE!
Ya Rabbel Alemin! bizim de haticelerin yolunu takip edip eşlerini HAYIRLI olan işlerinde   destekleyen hanımlardan  olmamızı lütfeyle. 

O öyle bir itikaf ve uzletti ki ibadet ve tefekkürle kendini arındırarak büyük göreve hazırlıkdı âdeta.
Şimdi şöyle bir düşünelim;
Okul derslerinde zayıf olan bir öğrenci bütünlemeye kalırsa ona ne tavsiye edilir?tabiki zayıf olan derslerine daha bir özen ve gayret göstermesi.ya da siz tatile çıkan birinin yanına  işine ait olan hiçbirşeyini almadığını çünkü tatili hak ettiğini ve dinlenmesi gerektiğini ve herşeyden  o'na işini hatırlatacak hatta iş telefonunundan  bile uzaklaştığını biliriz. 
O halde bizler de sıkı bir eğitim ve kurs çalışmasına girerek 
Zayıf olan; namazlarımızı,kur'anımızı,zikirlerimizi ve dini ilimlerimizi ilerletmek ve kendimizi bütünüyle dünya işlerinden uzak tutup ibadetle nurlanıp aydınlanmaya ulaşmak için  itikaf yapalım.Hepimizin tatile nasıl ihtiyacı varsa itikafa da şiddetle ihtiyacı vardır. Bu 10 gün içinde elde edeceği enerji ve gıda o kadar büyüktür ki  mü"minin, tüm sene o'na ibadetlerinde aşk ve azim verecektir .


Hanım kardeşlerimiz de eğer eşlerini ve çocuklarını desteklerlerse bu konuda inşaallah onlara da ecir ve mükafaat hem bu dünya da hem de âhirette ulaşacaktır.
Ne mutlu itikafı anlayıp da Allah Resulünün hiç terketmediği bu müekked olan sünneti ihya edenlere
Ne mutlu bu sünneti ihya edenleri ;maddi  ve manevi olarak destekleyenlere.
Ne mutlu Kadir gecesini itikafla  geçirenlere
Ne mutlu bütün hatalarından kurtulup tertemiz bir şekilde 
BAYRAM a erenlere.

Allah celleden hepinizin kadir gecesini ihya edip o gecenin bereketiyle bereketlenip de gerçekten arınanlardan olmanızı ve Rabbimizin sevdiği ve seçtiği kullar makamına ermenizi dilerim. 
Bu konu hepimiz için çok önemli
Rabbimiz hakkıyla anlamayı NASİP etsin 
Ama LUTFEN şunu unutmayalım
Eğer 1000 aydan daha hayırlı olan geceden faydalanmak istiyorsan
Son 10 geceyi 
Misafir ağarlayıp teravih ve gece namazlarını ihmal ederek yorgun ve bitkin düşüp ibadet edemiyecek duruma kendini düşürme
Misafir ağarlamak ve oruçluya iftar vermek faziletli bir ibadet olsa da bin aydan HAYIRLI olan

KADIR GECESİ hesabına olmasın.


Devamını Oku »

Ey Rabbim! ahlakımızı güzelleştir.



أضفيت على الحسن العبقا فالورد تضوع وأعتنقا

حسّن يا رب لنا الخلقا طهره فلا يحـــــــوي لزقا

واجعله يقلد في صبر للهادي في حســـــــن الخلقا

حسّن يا رب لنا الخُلق فالعبد بأخلاق ســــــــــبقا

في جنة خلد مقعـــــده في قربك أحمد ملتــــــــحقا

من كان له خلق حسن سيكون الأقرب في الرفقا

كم أثنى الله على خلق في أحمد أصدق من صدقا

قد أدّب ربي مرسَله هو أكرم من ربي خلــــــــقا

هو رحمة أمتــــه أبدا وسراج النور قد ائتلـــــــقا

خلق القرآن شميــلته فضل الرحـــمن بـــــه رزقا


En güzel ahlak üzeresin "aleyyihisselam"
Etrafına mis kokular yayan çiçekler gibi
Ey Rabbim ahlakımızı güzelleştir,
Saf,temiz eyle kötü ahlaktan koru
Ve sabırla Peygamber'in "aleyyihisselam" ahlakıyla ahlaklanalım
Ey Rabbim ahlakımızı güzelleştir,
Tıpkı en yüce ahlak üzere olan kulun "aleyyihisselam" gibi
En güzel ahlak üzeresin "aleyyihisselam"
Etrafına mis kokular yayan çiçekler gibi
Ey Rabbim ahlakımızı güzelleştir,
Saf,temiz eyle kötü ahlaktan koru
Sonsuz olan cennette
Peygamberi zişan'a komşu olur...
Ahlakı güzel olanlar,
Onlar,Cennette Habibi kibriyanın en yakınıdırlar.
En güzel ahlak üzeresin "aleyyihisselam"
Etrafına mis kokular yayan çiçekler gibi
Ey Rabbim ahlakımızı güzelleştir,
Saf,temiz eyle kötü ahlaktan koru
Allahu Teala ahlakını övdü
Hep doğru söyleyici olan Hazret-i Muhammed'in
Rabbi O'nu terbiye etti,
Ve O'nu en güzel ahlak üzere yarattı
En güzel ahlak üzeresin "aleyyihisselam"
Etrafına mis kokular yayan çiçekler gibi
Ey Rabbim ahlakımızı güzelleştir,
Saf,temiz eyle kötü ahlaktan koru


You are in the beautiful firm position
Like the flower which blooms unfolding the fragrance around
Oh Allah, increase our akhlaaq being much better
Much purer, much cleaner, and not having unwise attitude

And make it similiar to Muhammad’s (phuh) akhlaaq, in patience
Being patient with others for the sake of Allah
Oh Allah make our akhlaaq much better
The servant with good akhlaaq proceeds in success

In the everlasting jannah
Close to you Allah, Ahmed (pbuh) is there
And those who have good akhlaaq
Will be the closest to him (pbuh) in paradise

Many times Allah praised Muhammad’s (pbuh) akhlaaq
As he (pbuh) is the most truthful unfeigned one
Allah chastens his messenger (pbuh)
He (pbuh) is the best mannered one created by Allah

He (pbuh) is merciful to his ummah forever
And he is the light that shines beautifully to mankind
His perfect character is the akhlaaq of Quran
Devamını Oku »

Gece duaları 4


للَّهُمَّ رَبَّ السَّمَاوَاتِ السَّبْعِ وَرَبَّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ، رَبَّنَا وَرَبَّ كُل ِّشَيْءٍ، فَالِقَ الْحَبِّ وَالنَّوَى، وَمُنْزِلَ التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ، وَالْفُرْقَانِ، أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ كُلِّ شَيْءٍ أَنْتَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهِ اَللَّهُمَّ أَنْتَ الأَوَّلُ فَلَيْسَ قَبْلَكَ شَيْءٌ، وَأَنْتَ الآخِرُ فَلَيْسَ بَعْدَكَ شَيْءٌ وَأَنْتَ الظَّاهِرُ فَلَيْسَ فَوْقَكَ شَيْءٌ، وَأَنْتَ البَاطِنُ فَلَيْسَ دُونَكَ شَيْءٌ، اِقْضِ عَنَّا الدَّيْنَ وَأَغْنِنَا مِنَ الْفَقْرِ“


okunuşu ; Allahümme rabbes semâvâtis seb'ı ve rabbel arşil azıyım, rabbenâ ve rabbe kullî şey'i, fâligalhabbi vennevâ, Ve munzilettevratî vel incil, vel furgan,eûzu bike min şerri kullî şey'in , ente âhîzum bi nâsiyetihî. allahümme entel evvele feleyse gableke şey'un, ve entel ahîru feleyse be'adeke şey'un ve entel zahiru feleyse fevgake şey'un, Ve entel bâtınu feleyse duneke şey'un, igdı annâddeyne ve ağnina minel fakr.

 anlamı ; “Eyyedi kat göğün, azîm (büyük) Arş’ın, bizim ve her şeyin Rabbi olan ve çekirdek ile tohumu çatlatan, Tevrat, İncîl ve Kur’an-ı Kerim’i indiren Allah’ım! Sen kendinden önce kimsenin gelmediği Evvel’sin, ve sen kendinden sonra kimsenin gelmeyeceği Âhir’sin, fevkinde kimsenin olmadığı Zâhir’sin Sen (ey Rabbim!) Bâtın’sın, senden başka (kalıcı) bir şey yoktur Her şeyin özü ve hikmeti sana aittir, başkasına değil .Senin mâhiyetini kimse idrak edemez, Zâhir ve Bâtın’sın Borcumuzu edâ et ve fakirliğin sıkıntısından kurtar."
Devamını Oku »

Gece duaları 3

🍃Resûlullah (sav), yatacağı zaman muhakkak abdestli olurdu. (Tirmizi-9209)

🍃Yatmadan önce şeytan ile meleğin bir mücadele içinde olduğunu belirtmiştir. Melek; Allah'ı anarak zikretmesini, şeytan ise bunu yapmamasını ister. Kişinin yatmadan önce yatağını silkeleyip, kontrol etmesini isterdi. (Buhari, Müslim, Tirmizi-9367)

🍃Yatmadan önce sürme çekerdi. (Ebu Davud-2920)

🍃Allah Resulü, yüz üstü yatmayı hoş görmezdi Karın üstü yatılmasını hoş görmezdi. "Bu yatış biçimi, cehennem ehlinin yatışıdır." (İbn-i Mâce-7792, K.S.-7110, Ebu Davud-7793, Tirmizi, K.S.-5759)


اَلْحَمْدُللهِ الَّذِي أَطْعَمَنَا وَسَقَانَا، وَكَفَانَا، وَآوَانَا، فَكَمْ مِمَّنْ لاَكَافِيَ لَهُ وَلاَ مُؤْوِيَ


okunuşu ; Elhamdulillahi ellezî et amenâ vesegâna vekefânâ ve âvânâ fekem mimmel lâ kâfiye lehü velâ mu'vîy.


“İhtiyaçlarını karşılayan kimseleri olmayıp, barınaksız nice kimseler varken bizi yediren, içiren, ihtiyaçlarımızı karşılayan ve barındıran Allahu Teâlâ’ya hamd (ve şükürler) olsun ”

 اَلْحَمْدُللهِ الَّذِي     Elhamdulillahi ellezî ;Allahu Teâlâ’ya hamd (ve şükürler) olsun ki O ;

 أَطْعَمَنَا وَسَقَانَا     et amenâ vesegâna ; bizi yediren, içiren,

 وَكَفَانَا، وَآوَانَا     vekefânâ ve âvânâ ;  ihtiyaçlarımızı karşılayan ve    barındırandir.

 فَكَمْ مِمَّن    fekem mimmel ;  nice kimseler varken

 لاَكَافِيَ لَهُ   lâ kâfiye lehü ; İhtiyaclarini karsilayamayan

 وَلاَ مُؤْوِيَ  velâ mu'vîy ; barınacak yeri olmayan

Devamını Oku »