Gece duaları 2

اَللَّهُمَّ إِنَّكَ خَلَقْتَ نَفْسِي وَأَنْتَ تَوَفَّاهَا، لَكَ مَمَاتُهَا وَمَحْيَا هَا، إِنْ أَحْيَيْتَهَا فَاحْفَظْهَا، وَإِنْأَمَتَّهَا فَاغْفِرْلَهَا اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْعَافِيَةَ

okunuşu ; Allahumme inneke halagte nefsii ve ente teveffahaa leke memaatuhaa ve mehyaahaa in ehyeytehaa fehfezhaa ve in emettehaa feğfirlehaa Allahumme innii es elukel aafiyeh


 “Ey Allah’ım! Nefsimi (beni) sen yarattın Ölümü de senin elindedir Ölümü ve hayatı senin (irâden ile)dir Diriltirsen, onu muhâfaza buyur; öldürürsen de onu bağışla, mağfiret ve af eyle Ey Allah’ım! Senden âfiyet dilerim ”


اَللَّهُمَّ  Allahumme ; Ey Allahım!

إِنَّكَ خَلَقْتَ نَفْسِي  inneke halagte nefsii ; nefsimi (beni) sen yarattın

وَأَنْتَ تَوَفَّاهَا  ve ente teveffahaa ; ölümü de (vefatı da) senin elindedir.

 لَكَ مَمَاتُهَا وَمَحْيَا هَا  leke memaatuhaa ve mehyaahaa ; Ölümü ve hayatı senin (irâden ile) dir.

 إِنْ أَحْيَيْتَهَا فَاحْفَظْهَا  in ehyeytehaa fehfezhaa ;eğer onu diriltirsen tekrar gözlerimi açıp sabah olur ayağa kalkar sen onu koru 

وَإِنْأَمَتَّهَا فَاغْفِرْلَهَا  ve in emettehaa feğfirlehaa ;eğer öldürürsen de onu bağışla

اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْعَافِيَةَ Allahumme innii es elukel aafiyeh ; ey Allahım ! senden afiyet dilerim






Devamını Oku »

Yemek yerken

166- التَّاسعُ : عَنْهُ أَنْ رسولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم أَمَر بِلَعْقِ الأَصابِعِ وَالصحْفةِ وقال: 
« إِنَّكُــم لا تَدْرُونَ في أَيِّهَا الْبَرَكَةَ » 
رواه مسلم .

وفي رواية لَهُ : « إِذَا وَقَعتْ لُقْمةُ أَحدِكُمْ . فَلْيَأْخُذْهَا فَلْيُمِطْ مَا كَانَ بِهَا 
مِنْ أَذًى ، وَلْيَأْكُلْهَا ، وَلا يَدَعْهَا لَلشَّيْطانِ ، وَلا يَمْسَحْ يَدَهُ بِالْمَندِيلِ حَتَّى يَلْعَقَ أَصَابِعهُ ، فَإِنَّهُ لا يدْرِي في أَيِّ طَعَامِهِ الْبَركَةَ » 
.

وفي رواية له : « إِنَّ الشَّيْطَانَ يَحْضُرُ أَحَدكُمْ عِنْدَ كُلِّ شَيءٍ مِنْ شَأْنِهِ حَتَّى 
يَحْضُرَهُ عِنْدَ طَعَامِهِ ، فَإِذَا سَقَطَتْ مِنْ أَحَدِكُمْ اللُّقْمَةُ فَلْيُمِطْ مَا كَان بِهَا منْ أَذًى، فَلْيأْكُلْها ، وَلا يَدَعْهَا لِلشَّيْطَانِ .


166. Câbir  radıyallahu anh’den rivâyet olunduğuna göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  parmakları yalamayı, yemek tabağını silmeyi emretti ve:

“Sizler, gerçekten bereketin hangisinde olduğunu bilemezsiniz” buyurdu.

Müslim’in bir başka rivayeti şöyledir:

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:

“Sizden birinizin lokması düştüğünde hemen onu alsın ve üzerine yapışanları temizleyip yesin, onu şeytana bırakmasın. Parmaklarını yalamadıkça da elini mendile silmesin. Çünkü o kimse,  bereketin yemeğin neresinde olduğunu bilemez.”

Yine Müslim’e ait bir diğer rivâyet şöyledir:

Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Şüphesiz şeytan sizden birinizin her işinde hazır olur. Hatta yemeği esnasında bile yanında bulunur. Sizin birinizin lokması düşerse, üzerine yapışanları temizleyip yesin. Lokmasını şeytana bırakmasın.”  Müslim, Eşribe 133-135.

Açıklamalar

Bizim dinimiz, mensuplarına her şeyin en iyisini, güzelini ve doğru olanını emreder. İslâm, maddî ve manevî temizliğe çok büyük önem verir. İsrafın hiç bir çeşidini hoş görmez, haram sayar.

Yemeğe başlamadan önce elleri güzelce yıkayıp temizlemeyi emreden Peygamberimiz, yemekten sonra da ellerin tekrar yıkanarak temizlenmesini, sonra silinip kurulanmasını öğütler.

Kabul etmek gerekir ki, bütün insanlar kaşık ve çatal kullanarak yemek yemedikleri gibi, her zaman bu aletleri bulmak mümkün olmayabilir. Kaldı ki, nasıl bir temizlik yapıldığını veya ne ile temizlendiğini bilmediğimiz bir yerde, kaşık ve çatal kullanmak bizim için hiç de iç açıcı olmayabilir.

İşte dinimiz, her zaman her şeyin olabileceğini düşünerek, çok çeşitli durumlara karşı bizi hazırlıklı bulunmaya çağırır ve her konunun elimizde olan tedbirlerini almaya bizleri teşvik eder. İnsan, kendinden bir parça olan ve yüklendiği görevler sebebiyle dışarıyla en ilgili bulunan, el, yüz ve ayak gibi organlarının temizliğine daha bir özen göstermek zorunluluğu hisseder. Dinimiz temizlikle ilgili emirlerinde, özellikle abdest uzuvları dediğimiz vücudumuzun bu organları üzerinde hassasiyetle durur.

Güzelce temizlenmiş elleri ile yemek yemiş olan kişi, parmaklarını yalayarak ve aynı şekilde yemek yediği kabı, tabağı da güzelce silerek temizlemeyi ihmal etmez. Kaşık ve çatal gibi aletler kullandığımızda da aynı şekilde hareket ederek, tabağımızda ve bu aletlerde yemek artıkları bırakmamaya özen gösteririz. Bu husus bize dinimizin öğrettiği prensiplerde n, âdâb-ı muâşeret dediğimiz görgü kurallarından biridir. Böylece hem israf etmeyiz hem de berekete nâil oluruz

Hadisten Öğrendiklerimiz


1. Bereket maksadıyla, yemek yenilen elin parmaklarını yalamak ve yemek kabını güzelce temizlemek müstehaptır.

2. Yere düşen lokmayı temizleyerek yemek, şeytana bırakmamak, İslâm’ın yemek âdâbındandır. Bu da müstehaptır.

3. Şeytanlar yiyip içerler, daima mü’minlere musallat olmaya çalışırlar. Bu sebeple onlara karşı uyanık olmalı, hile ve desiselerine gelinmemelidir.

4. Eller temizlendikten sonra, mendille silinebilir.
Devamını Oku »

Peygamber efendimizin (s.a.v) ümmetine olan şefkat ve merhameti


165- الثَّامِنُ : عن جابرٍ رضي اللَّه عنه قال : قال رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : 
«مثَلِي ومثَلُكُمْ كَمَثَل رجُلٍ أَوْقَدَ نَاراً فَجَعَلَ الْجَنَادِبُ وَالْفَراشُ يَقَعْنَ فيهَا وهُوَ يذُبُّهُنَّ عَنهَا وأَنَا آخذٌ بحُجَزِكُمْ عَنِ النارِ ، وأَنْتُمْ تَفَلَّتُونَ منْ يَدِي » رواه مسلمٌ . 
« الْجَنَادبُ » 
: نَحْوُ الجَراد والْفرَاشِ ، هَذَا هُوَ المَعْرُوفُ الَّذِي يَقعُ في النَّار . «والْحُجَزُ»: جَمْعُ حُجْزَةٍ ، وهِي معْقِدُ الإِزَار والسَّراويلِ 


165. Câbir  radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:

“Benim ve sizin durumunuz, ateş yakıp da, ateşine cırcır böcekleri ve pervaneler düşmeye başlayınca, onlara engel olmaya çalışan adamın durumuna benzer. Ben sizi ateşten korumak için kuşaklarınızdan tutuyorum, siz ise benim elimden kurtulmaya, ateşe girmeye çalışıyorsunuz.”

Müslim, Fezâil 19. Ayrıca bk. Buhârî, Rikâk 26; Tirmizî, Edeb 82

Açıklamalar

Bu hadis, Peygamber Efendimiz’in ümmetine olan şefkat ve merhametinin, onlara bir zarar gelmemesi için ne kadar gayret gösterdiğinin delilidir. Kendilerini ateşe atan pervaneler, bilgisizlik ve idraksizlikleri sebebiyle böyle yapıyor ve helâk oluyorlar. Oysa insanoğlu akıl ve idrak sahibidir. Bu vasıflara sahip olmayan hayvanlar gibi hareket etmemesi gerekir. İnsanın içine gireceği ateş cehennemdir. Cehennemden, onun yakıcı ateşinden korunmanın ve kurtulmanın yolu Allah ve Resûlü’nün emir ve tavsiyelerine uymak, helal-haram sınırını bilip tanımakla mümkündür. Peygamber Efendimiz, “Ben sizi ateşten korumak için kuşaklarınızdan tutuyorum” derken, size helâl ve haramın hudutlarını öğretiyor, insanı cehenneme götüren davranışlardan sizi haberdar ediyorum; buna rağmen siz, nefislerinizin arzusuna uyarak haramlara dalıyor, cehenneme girmenizi gerektirecek işler yapıyorsunuz, demek istiyor.

Gerçekten Kur’an ve Sünnet, hangi amellerin insanı cennete götüreceğini, hangilerinin cehenneme girmeye sebep olacağını çok açık bir şekilde ortaya koymuş, gözler önüne sermiştir. Yanmakta olan bir ateşe cırcır böceklerinin ve pervanelerin gelip düştüğünü, yanıp helâk olduğunu nasıl apaçık görüyorsak, cehennemlik ameller de onun kadar apaçık bellidir. Bu yasakları çiğneyenler, günahları ve dünyalık şehvetleri sebebiyle cehennem ateşinde yanacaklardır. Bu, Allah’a ve Peygamber’ine itaat etmemenin, emirlerine uymamanın sonucudur.



Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Peygamber Efendimiz, ümmetine karşı son derece merhametli ve şefkatlidir. Onun sünnetine uyanlar, şefaatine ulaşırlar; karşı gelenler ise, kendi nefislerine zulmetmiş olurlar ve cehenneme girerler.

2. İnsanların büyük bir çoğunluğu bilgisizdir. Onları uyarmak âlimlerin, bilenlerin görevidir.

3. Uyarıya kulak asmayanlar, helâl ve haramı gözetmeyenler, mü’min de olsalar cehenneme girerler.

4. Peygamberimiz’in sünnetleri ve uyarıları ümmetine kıyamete kadar rehberdir.
Devamını Oku »

Hidayet ve ilim

 164- السَّابِعُ : عَنْهُ قال : قال رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : 
« إِنَّ مَثَل مَا بعَثني اللَّه بِهِ منَ الْهُدَى والْعلْمِ كَمَثَلَ غَيْثٍ 
أَصَاب أَرْضاً فكَانَتْ طَائِفَةٌ طَيبَةٌ ، قبِلَتِ الْمَاءَ فأَنْبَتتِ الْكلأَ والْعُشْبَ الْكَثِيرَ ، وَكَانَ مِنْهَا أَجَادِبُ أَمسكَتِ الماءَ ، فَنَفَعَ اللَّه بها النَّاس فَشَربُوا مِنْهَا وسَقَوْا وَزَرَعَوا. وأَصَابَ طَائِفَةً أُخْرَى ، إِنَّمَا هِيَ قِيعانٌ لا تُمْسِكُ ماءً وَلا تُنْبِتُ كَلأ فَذَلِكَ مَثَلُ مَنْ فَقُهَ فِي دِينَ اللَّه ، وَنَفَعَه ما بعَثَنِي اللَّه به ، فَعَلِمَ وعَلَّمَ، وَمثلُ مَنْ لَمْ يَرْفَعْ بِذلِكَ رَأْساً وِلَمْ يَقْبَلْ هُدَى اللَّهِ الذي أُرْسِلْتُ بِهِ » متفقٌ عليه . « فقُهَ » 
بِضم  الْقَافِ عَلَى الْمَشْهُورِ ، وقيلَ : بكَسْرِهَا ، أَيْ : صارَ فَقِيهاً .

164. Ebû Mûsâ el-Eş’arî  radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:

“Allah’ın benimle göndermiş olduğu hidâyet ve ilim, yeryüzüne yağan bol yağmura benzer. Yağmurun yağdığı yerin bir bölümü verimli bir topraktır: Yağmur suyunu emer, bol çayır ve ot bitirir. Bir kısmı da suyu emmeyip üstünde tutan çorak bir yerdir. Allah burada biriken sudan insanları faydalandırır. Hem kendileri içer, hem de hayvanlarını sular ve ziraatlarını o su sayesinde yaparlar. Yağmurun yağdığı bir yer daha vardır ki, düz ve hiçbir bitki bitmeyen kaypak arazidir. Ne su tutar, ne de ot bitirir. İşte bu, Allah’ın dininde anlayışlı olan ve Allah’ın benimle gönderdiği hidâyet ve ilim kendisine fayda veren, onu hem öğrenen hem öğreten kimse ile, buna başını kaldırıp kulak vermeyen, Allah’ın benimle gönderdiği hidâyeti kabul etmeyen kimsenin benzeridir.”  Buhârî, İlim 20; Müslim, Fezâil 15

Açıklamalar;

Hidâyet dilimizde de kullanılan bir kelime olup doğru yolu arama, doğru yola girme, Allah tarafından kalbe ilham olunan hak yolu bulma arzusu, hak din, İslâm dini gibi anlamlar ifade eder. Mutlak mânada, hayra delâlet eden her şey hidâyettir. Çünkü hayır ve hak, İslâm’ın bize öğrettiği ve gösterdiği doğruların, güzelliklerin tamamıdır. Allah, gönderdiği peygamberleri vasıtasıyla insanlara daima doğruyu ve hakkı göstermiş, yanlış ve bâtıl olan her şeyden uzak durmalarını istemiştir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’in pek çok âyeti buna işaret etmektedir:

“Semûd kavmine gelince, onlara doğru yolu gösterdik; fakat onlar, körlüğü doğru yolu bulmaya üstün tuttular. Böylece yaptıkları yüzünden alçaltıcı azâb yıldırımı onları yakaladı” [Fussilet sûresi (41), 17].

“Ey Muhammed, sen sevdiğini doğru yola iletemezsin; fakat Allah dilediğini doğru yola iletir. O, yola gelecek olanları daha iyi bilir” [Kasas sûresi (28), 56] gibi âyetler, hidâyetin ne olduğunu açıklayıcı ve öğretici niteliktedir.

Hadiste geçen ilim ise, hem zâhirî bilgileri hem de gizli ilimleri kapsar. Hidâyet, ilmin, öğrenmenin ve anlayıp kavramanın ilk adımıdır. Bu sebeple, öne geçirilmiş, önce anılmıştır. İlim, Allah’ın insana verdiği anlayış ve seziş kabiliyetinin ürünüdür. Marifet ise ilimden sonra gelen ve daha üstün bir nitelik olan temyiz gücü yani bilgileri seçip ayırma vasfıdır.

Peygamberimiz, pek çok hadislerinde olduğu gibi, bu hadiste de çok önemli ve hassas bir konuyu teşbihle anlatmıştır. Çünkü teşbihler ve benzetmeler bir şeyi kolayca anlama ve akılda tutma imkânı sağlar. Öte yandan fesahat ve belâğat dediğimiz üstün konuşma niteliğini, derin anlayış ve kavrayışı da yansıtır. Allah Resûlü’nün bu konudaki eşsizliği elbette münakaşa edilemez.

Peygamber Efendimiz Allah Teâlâ’nın kendisiyle gönderdiği hidâyet ve ilmi, bol yağmura benzetmiştir. Yeryüzü kuruyup, toprak şerha şerha yarıldığı, ağaçlar ve diğer bitkiler sararıp solduğu zaman yağan bol yağmur, yeryüzünü nasıl diriltir, canlandırır, âdeta ona yeniden hayat verirse; cehalete, karanlığa, ahlâksızlık bataklığına sürüklenmiş insanlık da bir peygamberi, bir hidâyet rehberini, bir aydınlatıcı, yol göstericiyi öyle bekliyordu. İşte Peygamberimiz’le gelen hidâyet ve ilim, bol yağmurun yeryüzünde yaptığını insanların ruhunda, kalbinde ve gönlünde yaptı. Yağmur nasıl ölü toprağı diriltti ise, İslâm’ın hidâyeti ve ilmi de ölü kalbleri ve gönülleri öylece diriltti. Ölü toprağı dirilten yağmur nasıl gök yüzünden yeryüzüne iniyorsa, ölü kalbleri diriltip canlandıran ilâhî vahiy de semadan yeryüzüne öylece indi. O halde, İslâm’ın hidâyet ve ilminden nasibi olan kalbler diri, bunun dışında kalanlar ölü hükmündedir. İşte bu güzel teşbihten kısaca bunları anlamış oluyoruz..

Peygamberimiz’in benzetmelerle anlatımı bu kadarla bitmiyor. O yağmurun yağdığı toprakları da bir ayırıma tabi tutuyor. Her toprak aynı verimlilikte olmaz, dolayısıyla her topraktan aynı ölçüde faydalanılmaz.

Yeryüzünün bazı kesimlerindeki topraklar çok verimlidir. Yağmur sularını emer; çok güzel meyve ve sebze bitirir veya ağaçlar yetiştirir. Böylece insanlar ondan faydalanır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in getirdiği dini kabul ederek iyi bir müslüman olan, dinin buyruklarından hem kendisi faydalanıp hem de başkalarına faydalı olan mü’minler bu araziye benzetilmiştir.


Bir başka cins toprak vardır ki, kayalık ve taşlık arazidir veya suyu çekmeyip biriktiren killi topraktır. Bu toprakta bitki yetişmez; ot ve çayır bitmez ama üzerinde biriken suyu insanlar içer, hayvanlarını ve arazilerini sularlar. Bu da bir faydadır. Peygamberimiz’in getirdiği hidâyet ve ilmi kabul edip başkalarını bundan faydalandıran mü’minler, bu toprak parçasına benzetilmiştir.

Netice olarak ilim öğrenmek ve öğretmek, insanların hidâyetine vesile olmak, en üstün faziletlerden biridir. İnanan insanların dünyada var olmalarının sebebi ve hikmeti de budur. Zira dünyanın her şeyi gelip geçicidir; kalıcı olan Allah’ın hoşnutluğunu kazanabilmek ve onun rızâsına uygun bir hayat sürmektir.  Bu hadis, 1381 numara ile tekrar gelecektir.



Hadisten Öğrendiklerimiz

1. İnsanlar tıpkı toprak gibi çeşit çeşittir. Kendisine ve başkalarına faydalı olanı, sadece fayda vereni ve faydasızları vardır.

2. Yağmur yeryüzünü canlandıran ve bütün canlılara hayat veren ilâhî bir rahmettir.

3. Allah’ın  Hz. Peygamber ile gönderdiği İslâm dini, toprağı dirilten yağmur gibi kalpleri ve gönülleri canlandıran, dirilten bir rahmettir.

4. Bu hadis, bizi ilim öğrenmeye, öğretmeye, öğrendiklerimizi yaşamaya, ilimden uzak kalmamaya, kısaca söylersek ilim sahibi olmaya veya ilim ehliyle beraber bulunmaya teşvik etmektedir.


5. İnsanlara bir konuyu anlatırken teşbihlerle, benzetmelerle anlatmak, o konunun daha iyi kavranılmasına yardımcı olur. Bu Kur’an ve Sünnet’e de uygun bir yoldur.
Devamını Oku »

Gece duaları 1


ورهْبةً إلَيْكَ ، لا ملجَأَ ولا منْجى مِنْكَ إلاَّ إلَيْكَ ، آمَنْتُ بِكِتَابِكَ الَّذي أنْزَلْتَ، وبنبيِّك الَّذي أرْسلتَ ، فَإِنَّكَ إنْ مِتَّ مِنْ لَيْلَتِكَ مِتَّ عَلَى الْفِطْرَةِ ، وإنْ أصْبحْتَ أصَبْتَ خيْراً » .


81. Ebû Ümâre Berâ İbni Âzib radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- “Ey falân! Yatağına yattığında şöyle dua et:


اللَّهمَّ أَسْلَمْتُ نَفْسِي إِلَيْكَ،وَفَوَّضْتُ أَمْرِي إِلَيْكَ وَوَجَّهْتُ وَجْهِي إِلَيْكَ وَأَلْجَأْتُ ظَهْرِي إِلَيْكَ، رَغْبَةً وَرَهْبَةً إِلَيْكَ لاَ مَلْجَأَ وَلاَ مَنْجَا مِنْكَ إِلاَّ إِلَيْكَ، آمَنْتُ بِكِتَابِكَ الَّذِي أَنْزَلْتَ وَبِنَبِيِّكَ الَّذِي أَرْسَلْتَ

okunuşu: Allahümme eslemtü nefsi ileyke. Ve fevvadtü emri ileyke. Ve veccehtü vechî ileyke. Ve elce’tü zahri ileyke, rağbeten ve rehbeten ileyke. La melce’e, vela mencee minke illâ ileyke. Âmentü bi-kitabikellezî enzelte, ve binebiyyikellezî erselte.

Allah’ım! Kendimi sana teslim ettim. Yüzümü sana çevirdim. İşimi sana ısmarladım, işimde sana güvendim. (Rızânı) isteyerek, (azâbından) korkarak sırtımı sana dayadım, sana sığındım. Sana karşı yine senden başka sığınak yoktur. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygambere inandım.

Eğer bu duayı yapıp yattığın gece ölürsen, iman üzere ölürsün, ölmez de sabaha çıkarsan hayra kavuşursun.”   Buhârî, Vudû 75, Daavât 6; Müslim, Zikr 56-58. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 98.


- “Yatağına yatacağın zaman, namaz kılmak için abdest alıyor gibi abdest al, sonra sağ tarafına yat ve -yukarıdaki duayı aynen zikrederek- böyle dua et!”

Yatağa yattığımızda edeceğimiz dua:




اللَّهمَّ أَسْلَمْتُ نَفْسِي إِلَيْكَ Allahumme eslemtu nefsi ileyk ;Allah’ım! Kendimi sana teslim ettim. 


 وَفَوَّضْتُ أَمْرِي إِلَيْكَ Ve favvedtü emri ileyk ;İşimi sana ısmarladım, 


وَوَجَّهْتُ وَجْهِي إِلَيْكَ  Ve veccehtü vechi ileyk ;Yüzümü sana çevirdim. 

وَأَلْجَأْتُ ظَهْرِي إِلَيْكَ Ve elce’tü zahri ileyk ;işimde sana güvendim.

رَغْبَةً وَرَهْبَةً إِلَيْكَ rağbeten verahbeten ileyk ; (Rızânı) isteyerek, (azâbından) korkarak sırtımı sana dayadım, sana sığındım. 


لاَ مَلْجَأَ وَلاَ مَنْجَا مِنْكَ إِلاَّ إِلَيْكَ La melce’e, vela mencee minke illâ ileyk ;Sana karşı yine senden başka sığınak yoktur.

 آمَنْتُ بِكِتَابِكَ الَّذِي أَنْزَلْتَ وَبِنَبِيِّكَ الَّذِي أَرْسَلْتَ   Âmentü bi-kitabikellezî enzelt ve binebiyyikellezî erselt; Allahım indirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygambere inandım.





Devamını Oku »

Berat Gecesi

( Berat gecesi ile ilgili Şaban ayı ve Berat Gecesi konulu özel günler yazısına  ilave olarak aşağıdaki yazılanları da okuyalım. )


İbn Mâce, Berat gecesi ile ilgili olarak  iki hadis daha nakletmektedir. Bunlardan ilki şöyledir:

حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ الْخَلاَّلُ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ، أَنْبَأَنَا ابْنُ أَبِي سَبْرَةَ، عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ مُحَمَّدٍ، عَنْ مُعَاوِيَةَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ جَعْفَرٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلى الله عليه وسلم ـ ‏"‏ إِذَا كَانَتْ لَيْلَةُ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ فَقُومُوا لَيْلَهَا وَصُومُوا يَوْمَهَا ‏.‏ فَإِنَّ اللَّهَ يَنْزِلُ فِيهَا لِغُرُوبِ الشَّمْسِ إِلَى سَمَاءِ الدُّنْيَا فَيَقُولُ أَلاَ مِنْ مُسْتَغْفِرٍ فَأَغْفِرَ لَهُ أَلاَ مُسْتَرْزِقٌ فَأَرْزُقَهُ أَلاَ مُبْتَلًى فَأُعَافِيَهُ أَلاَ كَذَا أَلاَ كَذَا حَتَّى يَطْلُعَ الْفَجْرُ ‏"‏ ‏.‏

ANLAMI: Ali b. Ebî Tâlib (Radıyallâhü anh)’ten rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur : “Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, o gece ibâdete kalkın. Ve o gecenin gündüzünü (on beşinci günü) oruç tutunuz. Çünkü o gece güneş batınca Allah Teâlâ dünyaya en yakın göğe rahmeti ile tecelli eder, (o andan) fecir oluncaya kadar: Benden mağfiret dileyen yok mu? Ona mağfiret edeyim. Benden rızık isteyen yok mu? Onu rızıklandırayım. (Bir belâ ile) müptela olan yok mu? Ona afiyet vereyim (Belâdan kurtarayım.) Şöyle olan yok mu? Böyle olan yok mu? (Onlara da istediğini vereyim), buyurur.[3]

İbn Mâce’nin Sünen’inin tahkikini yapan Muhammed Fuad Abdulbaki, hadisin açıklamasında şöyle demektedir:

“el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid adlı kitabında, senedinde bulunan İbn Ebi Sebre’den dolayı bu hadisin zayıf olduğunu söylemiştir. Muhaddislerden Ahmed b. Hanbel ve Yahya İbn Maîn de bu İbn Ebî Sebre’nin hadis uydurduğunu söylemişlerdir.
bu hadis hakkında âlimler çok şiddetli zayıf tabirini kullanmışlar.
Biz berat gecesinin gündüzü niyetiyle değil şaban ayı ve biid günleri dediğimiz günler için oruç tutalım ve niyetimizi bu şekilde yapalım çünkü âlimlere göre sünnet olan budur.
Devamını Oku »

Sağ el ile yemek yeme ve içmenin önemi


161- الرَّابعُ : عن أَبِي مسلمٍ ، وقيلَ : أَبِي إِيَاسٍ سلَمةَ بْنِ عَمْرو بن الأَكْوَعِ رضي اللَّه عنه ، أَنَّ رَجُلاً أَكَلَ عِنْدَ رسولِ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم بِشِمَالِهِ فقالَ : « كُلْ بِيمِينكَ » قَالَ : لا أَسْتَطِيعُ . قالَ : « لا استطعَت » ما منعَهُ إِلاَّ الْكِبْرُ فَمَا رَفعَها إِلَى فِيهِ ، رواه مسلم 

161. Ebû Müslim (veya Ebû İyâs) Seleme İbni Amr İbni Ekvâ radıyallahu anh’ın naklettiğine göre, bir adam Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’ in yanında sol eliyle yemek yedi. Peygamber Efendimiz adama:

– “Sağ elinle ye” buyurdu. Adam:

–  yapamıyorum, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz:

– “Yapamaz ol” diye beddua etti.

Çünkü adamın Resûl-i Ekrem’i dinlememesi, kibrinden dolayı idi. Bu beddua üzerine, adam elini ağzına götüremez oldu.

Müslim, Eşribe 107. Ayrıca bk. Buhârî, Et’ime 2; Ebû Dâvûd, Et’ime 19; Tirmizî, Et’ime 47; İbni Mâce, Et’ime 8




Hadisi rivayet eden sahabinin hayatı;

Seleme İbni Amr İbni Ekvâ
Seleme, Medine’li ve Eslemoğullarından bir sahâbîdir. Bey’atür-rıdvân’da bulunmuştur. Künyesi Ebû Âmir veya Ebû Müslim ya da Ebû İyâs’dır.

Yolunda ölmeye hazır olduğunu belirterek, Allah Resûlü’ne biat  etti. Peygamberimiz’le birlikte yedi gazveye katıldı. Gözü pek, kahraman ve ölümden korkmayan bir sahâbî idi. İyi bir atıcı, güzel ahlâk sahibi, fazilet timsali, hayır ehli bir kimseydi. Peygamberimiz’den yetmiş yedi hadis rivayet etti. Seleme, şöyle diyerek övünür ve sevinirdi:

- Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem beni defalarca terkisine (binitinin arkasına) aldı, defalarca başımı okşadı, bana ve soyuma defalarca Allah’tan bağışlanma diledi.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, onun hakkında: “Bizim en iyi süvarimiz Ebû Katâde, en iyi piyademiz ise Seleme İbni Ekvâ’dır”  derdi.

Seleme İbni Ekva’, Medine’de yaşadı. Hz. Osman’ın katli olayından sonra Rebeze’ye yerleşti. Fakat ölmeden bir süre önce tekrar Medine’ye döndü ve seksen yaşında iken hicrî 74 senesinde orada vefat etti.

Oğlu İyâs, babasının hiç bir şekilde ve asla yalan söylemediğini anlatırdı.

Seleme İbni Ekva’dan rivayet edilen hadislerin bir çoğu Buhârî ve Müslim’in Sahih’lerinde yer alır. Bu rivâyetlerde onun kahramanlığı, samimiyeti ve peygamber sevgisinin güzel örneklerine rastlanır (mesela bk. Müslim, Cihâd 132).

Allah ondan razı olsun.

Açıklamalar;

Hz. Peygamber’in yanında sol eliyle yemek yiyen kişi, Büsr İbni Râî idi. Büsr,  Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yasaklayıp hoş görmediği bir davranışta bulunmuş, onun ikazına rağmen kibri, büyüklenmesi sebebi ile bu halini terketmemişti. Halbuki, Peygamber Efendimiz:  “Sol el ile yemeyin, çünkü şeytan sol eliyle yer”  (Müslim, Eşribe 105) buyurmuşlardır.

Büsr gibilerin bu tarzdaki davranışları, Allah’ın elçisine muhalefet veya en azından onu önemsememek kabul edilir. Her iki hal ise Kur’an ve sahih sünnetle yasaklanmıştır.

Bu durumda, kendisini düzeltmesi, hakkı ve doğruyu kabul edip ona yönelmesi, özür dilemesi gerekirken, o inatlaştı. Efendimiz bu sebeble ona beddua etti. Hz. Peygamber’in duasının olduğu gibi, bedduasının da Allah tarafından reddolunmadığını hem ashâb hem de kendisine beddua edilen Büsr gördüler.

Peygamber Efendimiz’in bedduasının sebebi, bu sahâbînin yemeği sol eliyle yemesi değil, kibir ve inadıdır. Çünkü sağ elle yeyip içmek müstehabdır; farz veya vâcip değildir. Günah veya beddua farz, vâcip gibi emirleri terketmekden kaynaklanır. Kibir ve hakka karşı inat ise, büyük günahtır.

Bazıları bu davranışın bir münafıklık alâmeti olduğunu söylemişlerse de, İslâm âlimleri bunu doğru bulmazlar. Sadece kibirden dolayı yapılan böyle bir davranışın münafık olmayı gerektirmediğini belirtirler. Hadisi, 614 ve 742 numaralar ile tekrar okuyacağız.

Hadisten Öğrendiklerimiz;

1. Sağ elle yeyip içmek müstehap, özürsüz olarak sol elle yeyip içmek ise mekruhtur.

2. Kibir ve inat büyük günahtır.

3. Peygamberimiz’in duası ve bedduası makbuldür.


4. Peygamber’e muhalefet, ona karşı kibirli davranmak ve uyarılarına aldırmayarak inat etmek câiz değildir.



Sağ el ile yemek yiyip, içmenin önemi nedir?

Ömer bin Ebi Seleme’den (ra): 
“Allah Resulü’nün (asm) himayesinde bir çocuktum. Elim yemek tabağının her tarafında dolaşıp dururdu.” Bunun üzerine şöyle buyurdu: 
“Ey çocuk! Besmele çek, sağ elinle ve sana yakın olan taraftan ye!” 
“Ondan sonra yemek yeme şeklim Allah Resulü’nün (asm) talim buyurduğu gibi olmuştur.” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi) 
İbn Ömer’den (ra): 
Allah Resulü (asm) buyurdu: 
“Biriniz sol el ile ne yemek yesin ve ne de su içsin. Çünkü şeytan sol eliyle yer ve içer.” (Malik, Müslim, Davud, Tirmizi) 
Abdullah b. Ömer’den (ra) rivayet olunduğuna göre; Peygamber (asm): 
"Biriniz (yemek) yediği zaman sağıyla yesin, (bir şey) içtiği zaman da (yine) sağıyla 
içsin. Çünkü şeytan soluyla yer ve soluyla içer" buyurmuştur. (Ebu Davud) 
"Bir adam Resulullah’ın (asm) yanında sol eliyle yemek yemeye başlayınca (Hz. Peygamber) ona: 
"Sağ elinle ye!" buyurdu. Adam: 
“Beceremiyorum” deyince Efendimiz: 
"Beceremiyesin! İşte bu adamı (benim emrime uymaktan) ancak kibri menetti." buyurdu. O adam bir daha elini ağzına kaldıramadı.” (Müslim) 
Hadis-i şerifler yemeği sağ el ile yemenin ve suyu da sağ el ile içmenin vacip olduğunu göstermektedir. İmam Gazali ise sağ elle yemenin yemek yeme âdabından olduğunu bildirmiştir. Yemeği sol elle yemenin sakıncası, yemeği sol elle yiyen şeytana benzemektir. İnsanın, Allah'ın (cc) rahmetinden kovulmuş olan şeytana benzemesini önlemek için sol elle yemek yasaklanmıştır. (Ebu Davud)


"Sünnet-i Seniyye edeptir. Hiçbir meselesi yoktur ki, altında bir nur, bir edep bulunmasın….. edebin envâını (çeşidini), Cenâb-ı Hak, Habibinde cem etmiştir (toplamıştır). Onun Sünnet-i Seniyyesini terk eden, edebi terk eder. Hasâretli (zararlı) bir edepsizliğe düşer.” Hakikaten de öyledir. Hz. Peygamber’in (asm) Sünnet-i Seniyyesi, hem nurlarla doludur. Hem de edebin, terbiyenin, nezâket ve nezâfetin en güzel misalleriyle doludur.

Eski dinlerde; dünyaya, dünya nizamına ait, öyle kayda değer pek bir şey yokken, İslâmiyet; hem dünya, hem de ahiret işlerini tanzim etmiştir. Şimdilerde, hijyen, sağlık, temizlik diye bilinen ve Avrupa’nın, daha dün denecek kadar yakın zamanda öğrendiği bu şeyleri, Müslümanlar bin beş yüz senedir biliyor, tatbik ediyorlar.

Bunda da Müslümanların en büyük rehberi, muâllimi, Hz. Peygamber’dir (asm). O, Kur’ân-ı Kerim’in en büyük mübelliği, açıklayıcısı olması hasebiyle, aynı zamanda Kur’ân ahlâkını taşıdığından; her yaptığı iş, her söylediği söz ve her hâli Kur’ân’a uygundur. Müslümanlara yaptığı tavsiyeleri de, hep onların iyilikleri içindir. Yoksa lâf olsun diye, öyle boşu boşuna söylenmiş, yapılmış emirler değildir.

Hayatımıza dair, günlük yaptığımız normal işlerimizde herhangi bir şeyi emrediyor. Meselâ diyor ki; ”Yemekten önce ve yemekten sonra ellerinizi yıkayınız!” Müslüman da ”Baş göz üstüne, ale’r-re’si ve’l-ayn“ diyor ve o emre tâbi oluyor, uyuyor. Ama bu kuru kuruya bir emir değil tabi. Onun altında çok hikmetler, çok hikmetli işler var. İnsan, eli vasıtasıyla birçok şeye temas ettiği, dokunduğu ve bu sayede birçok şeyden mikrop kapabileceği için ellerin, özellikle de yemeklerden önce yıkanması çok mühim. İşte Peygamberimiz (asm) ümmetine temizliği emretmesiyle, bu gibi hikmetler de tahakkuk etmektedir. Halbuki o zamanın insanına deseydi ki: “Bakın mikrop var, hijyen var v.s.” O zamanın insanı diyecekti ki: “Mikrop ne, hijyen ne?” İşte o zamanlar, henüz hikmetini anlayamayacakları bir şeye, “emir” vasıtasıyla sevk edip, hastalıklardan, mikroplardan uzak tutmuştur ümmetini. (Ama maalesef bu zamanda dahi, bu işin mahiyeti bilinmesine rağmen birçok insanın “dindarlar da dâhil” bu sünnete dikkat etmedikleri görülmektedir.) Tabi, sadece bununla sınırlı değildir Peygamberimizin (asm) söyledikleri. O zamanlarda Avrupa’nın ortaçağ cehaleti devam ederken, daha yıkanmanın ne olduğunu doğru-dürüst bilmezlerken, temizlikten bîhaberlerken, Peygamberimiz (asm) ümmetine diş temizliğinden de bahsetmiş, onun için de misvak kullanmalarını tavsiye etmiştir. Bu zamanda yeni yeni keşfedilen ve diş macunlarının içinde kullanılan fluorid maddesinin ana maddesi olan misvakı tavsiye etmiştir.

Yeme içme işlerinde kullandığımız ellerin temizliğinden bahsedip, bununla alâkalı hadis-i şerifi zikrettik. Yeme içme hususunda yine Peygamberimizin (asm) şiddetle tavsiye ettiği, yapılmamasını söylediği bir şey var. O da; sağ elle yiyip, sol elle yememe işi ki, bu da çok mühimdir. Bununla alâkalı bazı hadis-i şerifler vardır. Meselâ, Camiü’s-Sağir’de geçen bir hadis şöyledir: “Biriniz yemek yediğinde sağ eliyle yesin. Su içtiğinde sağ eliyle içsin. Sağ eliyle alsın, sağ eliyle tutsun. Çünkü şeytan sol eliyle yer ve içer. Sol eliyle alır ve verir.” Yine tabi yukarıda ifade ettiğimiz; hijyen, mikrop vs’yi bilmeyen insanlara böyle emir ile yaptırmıştı. Müslüman taharet vs. gibi temiz olmayan işlerde sol elini kullandığından dolayı sağ el ile temiz işleri yapmasını söylemiş, emretmiştir.

Mevzu ile alâkalı Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin de Mu’cizat-ı Ahmediye Risalesi olan 19. Mektub’da bahsettiği şu hadis var: “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm görüyordu bir adam sol eliyle yemek yer. Ferman etmiş: ‘Sağ elinle ye.’ demiş. O adam demiş: ‘Sağ elimle yapamıyorum.’ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm demiş: ‘Kaldıramayacaksın’ diye bedduâ etmiş. İşte ondan sonra o adam sağ elini hiç kaldıramamış.” Dikkat ediyor musunuz, şefkat ve rahmet Peygamberi (asm) bedduâ ediyor. Onun böyle bedduâ ettiği çok nadirdir aslında. Ancak din düşmanlarına v.s’ye böyle bedduâ eder. Öyleyse bu kişiye niçin bedduâ etmiştir? Bunda bazı hikmetler vardır elbette. Öncelikle, demek ki “sağ elle yiyip içme” meselesi çok mühimdir. İkincisi, aslında adam sağ elini kullanan biri olduğu halde “Kaldıramıyorum” diyerek yalan söylemiştir. Yalana da çok tepki gösteren Peygamberimiz (asm), buna böylece karşılık vermiş. Dolayısıyla buradaki şiddet, “küfrün esası ve münafıklığın alâmeti” olan “yalan söylemeye” karşıdır. Bir üçüncü hikmet ise, aslında bu adam dünyada bu şekilde cezasını almakla, ahiret açısından kârdadır. Bu yönüyle de, bedduâ gibi gözükse de, onun hakkında rahmet olmuştur.

Evet, bazı insanlar doğuştan “solaktır”, yani sol elini kullanır. Ama solak olduğu halde, yemek hususunda sağ elini kullanan çok kişi vardır. Bu sol el ile yiyip içme meselesine, dinî hassasiyeti zayıf olan insanlar pek tâbi olmuyor, ama buna maalesef, bazı dindar insanlar da dikkat etmiyor. Birçok yerde bunu kendilerine hatırlattığımız insanlar, memnun olarak kendilerini düzeltiyorlar.


Tâbi bu kabil meseleler, aslında bir eğitim meselesidir. Çocuklarımıza, küçük yaşlardan itibaren bunu öğretmek lâzımdır. Bakın, Sünnet-i Seniyyeye ittiba hususunda Üstadımız ne söylüyor: ”Elbette o zâtın sünneti, harekâtı (hareketleri), iktidâ edilecek (riayet edilecek, uyulacak) en güzel numunelerdir ve takip edilecek en sağlam rehberlerdir ve düstur ittihaz edilecek (kendine kaide olarak alacak) en muhkem (sağlam) kanunlardır. Bahtiyar odur ki, bu ittibâ-ı Sünnette (sünnete tabi olma, uyma) hissesi ziyade (çok hisse almak) ola. Sünnete ittibâ etmeyen, tembellik ederse hasâret-i azîme (büyük zarar), ehemmiyetsiz görürse cinayet-i azîme (büyük cinayet), tekzibini işmam eden (yalanlamayı çıtlatan) tenkit ise dalâlet-i azîmedir (büyük sapıklıktır)."

Rabbim solak olup da sağ elini kullanamayan bütün kardeşlerime kolaylık versin ve inşaallah bundan sonra herkes sağ eliyle yer ve içer ve efendimiz sallallahu aleyhi vesellem'in sünnetini yerine getirmiş olur. Amin 

( Bu hadisi bizlere öğreten Sevgi Binabdullah'tan da Allah'ım razı olsun,yolu cennet yolu olsun.)



Devamını Oku »

Şaban ayı ve Berat Gecesi

-ŞA’BAN AYI: Kamerî ayların sekizincisi olup, Receb ile Ramazan ayları arasında yer alır. Sahih rivayetlere göre Peygamberimizin Ramazan ayından sonra en çok oruç tuttuğu ay Şa’bân ayıdır. Üsâme b. Zeyd (r.a) şöyle bir hadis rivayet etmiştir: “Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Şa’bân ayında tuttuğu orucu hiçbir ayda tutmamıştır. Kendisine: “Ey Allah’ın Resulü! Senin, Şa’bân ayında tuttuğun orucu başka bir ayda tuttuğunu görmedim” dedim. O da şöyle buyurdu: “Şaban, Receb ile Ramazan arasında insanların gafil bulunduğu ve amellerin, âlemlerin Rabbi olan Allah’a yükseldiği aydır. Ben de amelimin (Allah Teala’ya) oruçlu olduğum halde yükselmesini seviyorum.”[32]

Peygamberimizin Şaban ayına gösterdiği bu hürmetin bir sebebi de devamında gelecek olan Kur’ân ayı olan Ramazan’dan dolayıdır. Hz. Enes’in rivayetine göre, Peygamberimizden sual ederler: Ya Resulallah, Ramazan’dan başka en faziletli oruç ayı hangi aydadır? Bu soruya Peygamberimiz (sav),  “Ramazan’ı tazim için (Ramazan hürmetine) Şâban’ da tutulan oruçtur” cevabını verirler.[33]O halde bu ayda oruç tutmanın Peygamber (sav)’in güzel bir sünneti olduğu rahatlıkla söylenebilir.                      
Şa’ban ayının  ondördüncü gününü onbeşinci gününe bağlayan geceye “Berat gecesi” denilmektedir. Bu gecenin kutsallığını iddia edenler, bu geceyi Kur’an-ı Kerim’de: “Şüphesiz Biz onu mübarek bir gecede indirdik…”[34] âyetindeki “Mübarek Gece” ifadesine dayandırmaktadırlar. Ancak İbn-i Abbas, Katade, İbn-i Cübeyr, Mücahid, İbn-i Zeyd ve Hasan Basri: “Mübarek gece” ifadesini “Kadir Gecesi” olarak yorumlamaktadırlar. Bu konu hakkında Tefsir âlimlerinin çoğu da böyle demiştir. Âyet ve hadislerin zahirleri de bu görüşü desteklemektedir.[35]Zira Yüce Allah (cc) Kitabında: “O Ramazan ayı ki, onda Kur’ân indirilmiştir…”[36] diye buyurarak Kur’ân’ın indiriliş zamanının Ramazan ayında olduğunu açıkça ifade etmiş ve “Biz onu mübarek bir gecede indirdik.”[37] Buyurmak suretiyle de Kur’an’ın hangi gecede inmiş olduğunu tayin etmiştir. Görüldüğü üzere bu iki âyet Kur’an’ın Berat gecesinde indirildiği görüşünü reddetmektedir.

Bu gece hakkında hadis kitaplarında pek çok rivayet bulunmaktadır. Bunlardan birisinde Hz. Peygamber (sav)’in şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Muhakkak ki Allah Teala Şaban ayının ortası gecesi dünya semasına iner ve Benû Kelb kabilesinin koyunlarının tüyleri adedinden daha fazla sayıda insanı(n günahlarını) bağışlar.”[38] İbn Mâce’nin Ebû Mûsâ el-Eş’arî (r.a)’den rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Şaban ayının ortası gecesi olunca gece namaza kalkın, o gecenin gündüzünde de oruç tutun. Zira Allah Teala o gece güneş batınca dünya semasına iner ve ta ki güneş doğana kadar “Bağışlanma dileyen yok mu, mağfiret edeyim? Rızık isteyen yok mu, rızık vereyim? (Bir derde) mübtela olan yok mu, afiyet vereyim?…”[39] Bir diğer rivayette de “Yüce Allah, Şaban’ın 15. gecesinde, Kelb kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısından daha çok insanı cehennemden kurtarır. Ancak, kendisine şirk koşanların, Müslümanlara karşı kin ve düşmanlık besleyenlerin, akrabalarıyla bağını koparanların, kibirlilerin, ana-babasına isyankâr olanların ve içki içmeye devam edenlerin yüzüne bakmaz.” [40]buyrulmaktadır. Bu üç hadis de her ne kadar bazı alimlerce zayıf görülmüşse de Kütüb-i Sitte hadislerindendir. 
                     
Müslim’in Sahih’inde yer verdiği bir hadise göre; “Hz. Âişe (r.anha) Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bu gece (Şaban’ın 15. gecesi) Bâkî Mezarlığı’nı ziyaret ettiğini söyler:” ve ” Ey Âişe sen gördüğünde bana Cebrail (a.s.) geldi ve seslendi. Ben Onu senden gizledim, Ona cevap verdim. O, sen elbiseni çıkardığın için yanına girmiyordu. Uyuduğunu sandım, seni uyandırmayı doğru bulmadım, heyecana kapılmandan korktum. Cibril bana dedi ki; “Rabbin senin Bâkî Mezarlığı’na gitmeni ve onlar (orada yatanlar) için bağışlanma istemeni emrediyor.” Ben; “Onlar için nasıl dua edeyim?” deyince, buyurdu ki; “Şöyle (dua et): Mü’min ve Müslimler diyarının insanları! Size selâm olsun. Allah bizden önce gidenlere ve bizden sonrakilere merhamet etsin. İnşaallah yakında bizde sizlere kavuşacağız.”[41] Ardından  Peygamber Efendimizin bu geceyi ibadetle geçirdiği  ve Allah’a şöyle dua ettiği nakledilmiştir: “Azabından affına, gazabından rızana sığınır, senden yine sana iltica ederim. Sana gereği gibi hamdetmekten acizim. Sen seni senâ ettiğin gibi yücesin.”[42]

Yine bu geceyle ilgili Hz. Ebû Bekir, Hz. Ali, İbn Ömer, Ebû Sa’lebe, Osman b. Ebi’l-Âs ve Mu’âz b. Cebel (Allah hepsinden razı olsun) gibi sahabîlerden gelen rivayetler de mevcuttur.  Bu gecenin fazileti sebebiyle Tabiun’dan Hâlid b. Ma’dân, Mekhûl ve Lokmân b. Âmir gibi büyük zevat bu geceyi ihya etmeye büyük ehemmiyet verirlerdi. Ancak bu konuda onların davranışını onaylamayıp, bu gecenin ihyasının bid’at olduğunu söyleyenler de vardır. Atâ, İbn Ebî Müleyke ve Hicaz ulemasının ekseriyetinin tutumu böyledir.[43]  

Berat gecesi muhtelif rek’atlarda ve muhtelif sureler okunmak suretiyle kılınacak “Es-Salatü’l elfiye”[44] diye adlandırılan  namazın olduğu; İhyâu Ulûmi’d-Dîn, Gunyetu’t-Tâlibîn ve Kûtu’l-Kulûb gibi eserlerde zikredilmiştir. İmam Gazalî, İhyâ’da böyle bir namazdan söz etmiş ve “bu namazın her rekatında fatiha ve on ihlas okunmak suretiyle yüz ya da her rekatında fatiha ve yüz ihlas okunmak suretiyle on rekat olarak kılınabileceğini” söylemiştir. [45]Ancak en başta İhyâ’da nakledilen hadisleri tahkik eden Zeynuddin el-Irakî, bu amaçla yazdığı el-Muğni an Hamli’l-Esfâr adlı eserinde böyle bir şeyin aslının olmadığını söylemiştir. Ünlü hadîs âlimi İmam Nevevi de bu namazın bid’at olduğunu ve bu konuda Kûtu’l-Kulûb ile İhyau Ulûmi’d-Din’de yer alan rivayetlere aldanılmaması gerektiğini vurgulamıştır. [46] Aliyyu’l-Kârî de bu namazın bidat olduğunu ve ilk olarak H. 400 yılında Kudüs’te kılınmaya başlandığını dile getirmiştir. [47]

Berat gecesine ait ibadet ve namazlardan sözeden hadislerin hepsinin uydurma olduğu hususunda hadis bilginleri görüş birliği içerisindedirler.[48]Nitekim İmam Şâtıbî :  “Biz diyoruz ki, bu uydurulmuş namazı kılmak için Şaban’ın 15. gecesini uykusuz geçiren kimse sabaha ancak uyuklayarak girer veya büsbütün tembelleşerek sabah namazını terk eder. Diğer bid’atlerin durumu da böyledir. Bu ilaveler ondan daha evla ve önemli olan şeylerin iptali veya terki sonucunu doğurur. Hiç bir bid’at yoktur ki ondan daha hayırlı bir sünneti öldürmemiş olsun…” [49]diyerek önemli bir tespitte bulunmuştur.                      

Resûlullah (sav)’ın Receb ve Şa’ban aylarında oruç ve ibadetlerini artırdığına dair birçok sahih rivayeti aktarmıştık. Özellikle Şa’ban ayında daha çok oruç tuttuğu konuyla ilgili sahih hadislerde dile getirilmektedir. Bu ayın ortasına denk gelen gün ve geceler eyyâmu’l-biyd (ayın dolunay halinde olduğu dönem) olduğundan bu günlerin gündüzlerinde oruç tutulmasının müstehab olduğuna dair rivayetler mevcuttur. Gecelerini de ibadet ve zikirle geçirmenin faziletine dair tespitler ve rivayetler aktarılmıştır. Ayrıca bazı hadis âlimleri Şa’ban’ın yarı gecesine dair rivayetlerden bazılarının sahih olduğunu söylemişlerdir. Şa’ban ayının fazileti, ayın orta günleri hakkındaki teşvikler ve Şa’ban’ın yarı gecesi hakkında ilim adamlarından bazılarının görüşleri esas alınarak bu gecenin ibadet, istiğfar ve dua için değerlendirilmesi mümkündür. Şu var ki bu konuda sünnetin çizdiği çerçevenin dışına çıkmamak ve yeni ibadet şekilleri teşri’ etmeye cüret edebilenlerin ortaya çıkardığı bidatlerden uzak durmak şarttır.[50]

Dinî anlamıyla: berâet, “günahlardan/kötülüklerden arınmak/temize çıkmak, ilâhî af ve rahmete nail olmak/erişmek”tir.  Kur’ân-ı Kerim’de “berâet” kelimesinin taşıdığı manalar; bu günü/geceyi daha bir anlamlı kılmaktadır. Tevbe sûresinin bir adı da “Berâe”dir; bu da şirke ve küfre karşı bir ültimatom, bir kesin uyarı ve son ihtar demektir. Allah ve Rasûlünün müşriklerden/inkarcılardan berî olduğunu ilan eden bu sûrenin ilk ayeti: “Allah ve Rasulünden, kendileriyle antlaşma yapmış bulunduğunuz müşriklere bir ültimatomdur bu!” diye başlar. İkinci âyette ise bu tavır netleşir: “Bilin ki siz, Allâh’ı âciz bırakamazsınız ve Allâh kâfirleri rezil-perişan edecektir!” Tarihi gerçek şu ki; Hz. Ali (r.a) Mina’da bir hutbe okumuş, Hz.Peygamber (s.) tarafından gönderildiğini bildirmiş, Tevbe Sûresi’nin ilk âyetlerini yüksek sesle okumuş ve müşriklere şu ültimatomu vermişti: “1-Müslümanlardan başka hiç kimse Cennete giremez. 2- Bu yıldan sonra hiç bir müşrik Kâbe’ye yaklaştırılmayacak. 3- Hiç kimse Kâbe’yi çıplak tavâf etmeyecek. 4- Kimin Hz. Peygamber’le anlaşması varsa, müddeti bitinceye kadar ona uyulacak.” Yani bu sure, şirke/müşriklere karşı kesin ve net bir tavır alıştır.

Kamer suresinin 43. âyetinde ise; “Şimdi sizin kâfirleriniz, onlardan hayırlı mı? Yoksa kitaplarda sizin için bir berâet (af/kurtuluş belgesi) mi var?” buyrularak inkarcıların ‘bu dünyada ne yaparsak yapalım, Allah katında bize bir ceza/sorumluluk yok’ şeklindeki kendilerini aklayan saçma anlayışları kesin reddedilir.
Her iki âyette de, şirke/müşriklere ve küfre/kafirlere karşı tavizsiz, net, kesin bir duruş sözkonusudur. Demek ki, bu günü ve geceyi; müminlerin küfre, şirke, haramlara, günahlara karşı en küçük bir taviz vermeden topyekün bir mücadele sürecine girmeleri ve bunlardan tamamen kurtulup berî olmaları olarak okumamız gerekir. Zaten küfrün ve şirkin her türlüsünden, günahın ve haramın her çeşidinden berî olmadan, uzaklaşmadan, vazgeçmeden kurtulmak nasıl mümkün olur? Bu gün ve gecede yapılacak dualarda, tevbe ve istiğfarlarda ihlasla bu hedefe ulaşmak amaçlanmalıdır. Bu gün/gece yeni bir başlangıç için fırsat bilinmelidir.
Devamını Oku »

evliliklerde huzur ve mutluluk

( Yazdıklarım ,Sevgi Binabdullah'a ait olup , Nisan 2017 İstanbul'da katıldığı bir kına gecesinde yapmış olduğu sohbetinden tuttuğum notlardan oluşmaktadır.)



Esselamu aleykum ve rahmetullahu ve berakatuhu

Allah'ın selamı rahmeti ve bereketi hepinizin üzerine olsun.

 بسم الله الرحمن الرحيم
 الحمد لله رب العالمين، والصلاة والسلام على سيدنا محمد، الصادق الوعد الأمين، اللهم لا علم لنا إلا ما علمتنا، إنك أنت العليم الحكيم، اللهم علمنا ما ينفعنا، وانفعنا بما علمتنا، وزدنا علما، وأرنا الحق حقاً وارزقنا اتباعه، وأرنا الباطل باطلاً وارزقنا اجتنابه، واجعلنا ممن يستمعون القول فيتبعون أحسنه، وأدخلنا برحمتك في عبادك الصالحين

Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdulillahi Rabbil Alemin
Vesselatu vesselamu ala Rasuluna Muhammed Assadigil Vaadil Emin.
Allahumme la ilmelena illa ma allemtena inneke entel alimul hakim.
Allahumme allimna ma yenfeuna venfegna bima allemtena ve zıdna ilma ve innel hakka hakkan ve zugned tibaa ve ilmen batile batilen ve zugned tinabaa vecealna minmen yestebiunel gavme feyettebiune ahsene ve edgina birahmetike fi ibadekessalihin.    

Hamd Alemlerin Rabbi Allah'adır. Salatu Selam Peygamber Efendimiz (s.a.v) e olsun.

Ey Rabbimiz! Senin bize öğrettiğinden başka ilim yoktur. İlim sahibi sensin ya Rabbel Alemin! Bize faydalı olan ilmi öğrenmeyi ve bu faydalı olan ilimle de amel etmeyi sen nasip eyle Yarabbim!

Bizi salihlerin arasına kat. Salih kullarınla beraber rahmetine girdirdiğin kullarının arasına kat.

Elbet kına geceleri sohbet meclisleri olmayabilir. Eğlenmek isteyen hanımlar geceye uygun eğlenmek isteyebilirler ama isteyenler için diyelim, 15-20 dakikanızı dikkatle bu sohbeti dinlemeye verirseniz size şunu müjdelemek isterim;

Allah Rasulu (s.a.v) bir hadisinde şöyle buyuruyor;

"Allah'ın evlerinden bir evde bir topluluk toplanırsa ve Allah'ın ayetlerinden bir ayeti öğrenirse; mutlaka onların üzerine bir sekine, bir mutluluk ve bir huzur iner. Mutlaka onları Rahmet kuşatır. Mutlaka melekler onlara kanatlarını gerer." Biz nasıl Allah'ı zikrederek O'nun bir ayetini hatırlıyorsak Allah subhan ve teala da bizi, kendi katında melekleriyle birlikte zikreder.

Ne mutlu bize! Düğünümüzü de böyle bir hale çevirebilirsek. Kına gecemizde Allah'ın ayetlerinden bir ayet öğrenmek için tahammül edip sohbeti dinleyebiliyorsak ne mutlu bizlere; Allah sizlerden razı olsun!

Allah subhan ve teala buyuruyor ki; 

وَإِذَا قُرِئَ الْقُرْآنُ فَاسْتَمِعُواْ لَهُ وَأَنصِتُواْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

Ve izâ kuriel kur’ânu festemiû lehu ve ensıtû leallekum turhamûn(turhamûne).(A'raf/204)

"Kur’an okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin."

Evet hanımlar! Bu ayette açık bir şekilde "Eğer Kur'an'ı Kerim okunursa susun ve dinleyin ki mutlaka size de rahmet olunsun." diyor Mevlamız değil mi? O halde Allah'ın rahmeti hepinizin üzerine olsun diyerek sohbetimize başlıyorum, lütfen dikkatlice dinleyin...

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ 

Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum meveddeten ve rahmeten, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).(Rum/21)

"Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır."

Bakın değerli hanımlar, eminim hepiniz evlilikle ilgili nasihatlar, evlilikle ilgili sohbetler dinlemişsinizdir. 
Özellikle büyükannelerimiz, annelerimiz, teyzelerimiz yani büyüklerimiz bu konuyu çok iyi biliyor olabilirler ancak bizim şu anki sohbetimiz daha çok gençlere...Hepimiz şunu çok iyi bilelim ki, Allah subhan ve teala'nın bizleri bu dünyada yaratmasının en önemli sebebi kullarının mutlu olmasıdır. Eğer bizler mutlu olmak istiyorsak inanın sadece "kul olmayı bilmemiz " gerekir. Kim Rabbi'ne kul olursa dünya ve ahiret mutluluğuna erer! İyi bir kul olabilmemiz için Rabbimizi tanımamız gerekir. Rabbimizi tanımamız içinde onun ayetlerini okumamız, anlamamız ve üzerinde düşünmemiz gerekir.

Allah subhan ve teala eğer bize kendi cinsimizden değilde başka bir cinsten eş murad etseydi ne olurdu? Düşünebiliyor musunuz başka bir cinsle evliliği! Ama kainatta şu anda böyle evlilikler oluyor duyuyorsunuz değil mi? Kendi cinsinden varlıkları bırakıp başka varlıklarla evlenen insanlar oluyor, onlar zaten insanlıktan çıkmışlar! 

Allah subhan ve teala bize bazı eksiklik yada noksanlıklar vermiş değil mi? Neden ? Mesela acıkıyoruz ve yemek yiyerek o eksikliğimizi gideriyoruz, üreme ve çoğalmak için de evliliğe ihtiyacımız var değil mi? İşte "sizi kadın ve erkek olarak yaratması" O'nun ayetlerinden O'nun mucizesinden diyoruz. Allah subhan ve teala her şeye kadirdir. Eğer O dileseydi evlilik olmadan da nesli devam ettirebilirdi değil mi? Çünkü şu ayetten de biliyoruz ki ; 

ِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ

İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn(yekûnu).(Yasin/82)

"Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri o şeye ancak “Ol!” demektir. O da hemen oluverir."

Ama bizi bu şekilde murad etti, demek ki evliliğin en önemli şartı, en önemli vazifesi, en önemli özelliği "huzur ve mutluluk". 
Huzur ve mutluluğun olmadığı evlilik kesinlikle vazifesini icra etmemiştir. Peki günümüzde gerçekten bu ayet uygulanıyor mu? İnsanlar evlendiği zaman gerçekten  huzur ve mutluluk buluyorlar mı? Yoksa bir hafta, on gün veya çok kısa bir zaman sonra tartışmalar, her türlü huzursuzluklar ve boşanmaya varan geçimsizlikler baş gösteriyor mu?Hiç düşündük mü değerli hanımlar? Bakın biz hanımlar olarak bu ayeti anlarsak ve özellikle gençler yakın bir zamanda evleneceksiniz anlatmaya çalıştığım ayeti iyi anlarsanız mutlu olacaksınız inşallah. Son zamanlarda çok sıkça duyuyoruz bir ay olmuştu evlendiler ama boşanıyorlar diye...Neden böyle oluyor hiç düşünüyor muyuz?
Diyoruz ki Allah subhan ve teala'yı sevmenin en önemli şartı "Allah'a itaattir". Değerli hanımlar eğer bizler Allah'a itaat edersek ve O'nun ayetlerini uygularsak, Allah'ta bize huzur ve mutluluğu verecektir.Eğer ne kadar itaat edersek kesinlikle evliliklerimizde de o kadar bereket, huzur ve mutluluk olacaktır. Gercek şu ki şeytani temeller üzerine atılmış bir evlilikte huzur ve mutluluk aramayalım. Sizce olabilir mi? Olamaz! O halde ayet nasıldı;

"li teskunû ileyhâ " onda sükun ve huzur bulmak için evleniliyordu değil mi? 
Mesela birisi dese ki ben eşimde huzur bulamıyorum bu ayeti anlıyorum ancak eşim bana sükunet sağlamıyor, o benim istediğim gibi bir değil dese ona nasıl cevap verebiliriz? Bu ayeti ona nasıl izah edebiliriz? 
Bakın değerli hanımlar ve gençler, bir ayeti anlamak için diğer ayetleri de bilmek gerekiyor. Kur'an'ı bir ayet okuyarak anlayamayız. Kur'an bir bütündür ve bir ayet diğer bir başka ayetini açıklar. Allah subhan ve teala diğer bir ayetinde bizlere şöyle buyuruyor;

قُل لِّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ 

Kul lil mu’minîne yaguddû min ebsârihim ve yahfezû furûcehum, zâlike ezkâ lehum, innallâhe habîrun bimâ yasneûn(yasneûne).(nur/30)

"Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır."

وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ

Ve kul lil mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne (Nur/31)

"Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar."

Hemen bu ayeti okuyunca merhum Mehmet Akif Ersoy'un bir şiiri aklıma geliyor,Allah rahmet eylesin ...

"Haya sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki heryerde
Ne çirkin yüzleri örtermiş, meğer o incecik perde"

Ve yine başka bir şairimiz Necip Fazıl Kısakürek bir şiirinde, Allah rahmet eylesin...

"Utanırdı burnunu göstermekten sütninem,
Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem."diyor.

Kefen bezinin görmesi gereken yerleri biz bütün erkeklere gösterirsek bu evlilikte, bu yaşantıda bu ailede huzur olur mu? 
O halde erkek ve kadınlar olarak sosyal medyaya girip instagram'a, face'e girip şu güzel, bu güzel diye diye beğenerek fotoğraflara bakarsak, kendi kocamızı beğenir miyiz ya da kendi eşimizi beğenir miyiz? Eğer biz mutluluğu yaşamak istiyorsak mutluluğu tatmak istiyorsak birinci vazifemiz; seyrettiğimiz filmleri azaltmaktır. Ben Dubai'den geliyorum, Arap alemine de sıçradı bu dizi hastalığı. Ben küçükken bizler Türkiye'de Brezilya dizileri seyrederdik o zaman o diziler modaydı, şimdilerde moda Türk dizileri. Biliyor musunuz bu diziler ne yapıyor? Arap alemindeki boşanmaların da artmasına sebep oluyor. Bu diziler sayesinde boşanma oranlarında artış oldu. Peki hiç düşündünüz mü bu nasıl oluyor? Dizilerde gördükleri centilmen, bonkör, eşine sürekli hediyeler alan erkekleri gören arap hanımlar, dönüp kocasına sen bana bir şey almıyorsun, sen işe yaramazsın! ayrılıyorum senden! diyebiliyor. Ama bilmiyor ki o dizlerde gördüğü erkekler aslında tüm erkekleri veya da tüm kadınları temsil etmiyor. Onlar dizilere kendilerini o kadar kaptırıyorlarki seyrettikleri gibi sanıyorlar herkesi ve beklentileri de o oranda artıyor.

Bakın ne hale gelmişiz!!! Biz İslam kimliğimize dönersek Allah'ın izniyle, bu ayette bahsedilen  Allah'ın bizim için kılmış olduğu, meveddet, muhabbet, rahmet vuku bulacak ve mutluluk da gerçekleşecek inşallah. 
Birinci şart; Rabbimizi tanımak ve Kur'an'ı anlamak.

Değerli hanımlar! Allah için şu an burada konuştuklarımıza melekler de şahit ve buradaki her sözümüz yazılıyor. Yarın ahirette bu meseleleri sizlere ulaştırdım dediğim zaman sizler inkar edemeyeceksiniz. O halde değerli hanımlar, lütfen Allah için birinci vazifeniz Kur'an'ı hakkıyla öğrenmek olsun, siz müslümansınız o halde birinci vazifeniz bir araya gelip sadece bir Yasin okumak olmasın! Eğer Rabbimiz bizlere ayetleriyle neler söylüyor bunları anlayıp, hayatımıza geçirip uygulayabilirsek kurtuluşa erenlerden oluruz. Ve sizler bilinçli olursanız çocuklarınız da bilinçli olacak Allah'ın izniyle. Çünkü ne diyordu Halide Edip Adıvar;

“Beşiği sallayan el dünyaya hükmeder” .

Bizler de kadınlar olarak değişirsek evlatlarımız da değişecekler. 

Sevgili hanımlar sizler bu akşam kına gecesi olduğu halde biz çalıp oynayacağız demediniz ve beni sabırla dinlediniz. Bu sohbeti yapmama izin verdiniz ve Allah subhan ve teala'nın bir kaç ayetini dinlediniz.

Rabbim inşallah efendimiz (s.a.v) in yolunda gitmeyi hepimize nasip etsin, bizi burada topladığı gibi kevser havuzunun başında sancağının altında topladığı "ümmetim ümmetim" diyerek kabul ettiği ümmetinden kılsın bizleri! 
Allah hepimizin şu ana kadar yapmış olduğu ne tür günahları varsa bağışlasın, taksiratlarımızı, kusurlarımızı, noksanlarımızı bağışlasın ve yeni evlenecek, ev kuracak bütün gençlerimize hakiki hidayetler bir manada Kur'an'ı anlayabilecek kapasite olarak bilinçler nasip etsin.

Allahumme Rabbenâ tekabbel minnâ inneke entessemi’u’alim. Ve tub’aleynâ inneke entettevvâburrahim. Rabbenâ lâ tüziğ kulûbenâ ba’de iz hedeytenâ veheb lenâ min ledünke rahmeh inneke entel vehhâb. Rabbenâ inneke camiu'n-nasiliyevmin la raybe fih. İnnallahe la yuhlif'ul-mîâd. 
Rabbenâ heb lenâ min ezvâcinâ ve zurriyyâtinâ gurrate a’yun vec’alnâ lil muttakîne imâmâ. Rabbenâ âtina fiddünyâ haseneh ve fil’âhireti haseneh ve ginâ azâbennâr. Rabbenağfirlena veli vali dinâ velil mu'minine vel mu'minât velil muslimine vel muslimât. El ahyaû minhum vel emvât. İnneke garibun mucibuddeavât.


"Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin. Tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin. 
Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin. 
Ey Rabbimiz! Kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları muhakkak sen toplayacaksın. Allah verdiği sözden kesinlikle geri dönmez. 
Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl!
Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!


Ya Rabbel Alemin,Ya Errahmanirrahim, Ya Zel Celal-i Ve'l İkram

Yapmış olduğumuz bu sohbetten herbirimize hakiki manada nasipler kısmetler ver ve bu sohbeti en güzel bir şekilde anlayıp uygulamayı, en güzel bir şekilde kavramayı, efendimiz (s.a.v) ve sahabeyi kiram Kur'an'ı nasıl okuyup, nasıl anladılar ve nasıl yaşadılarsa bizlere de aynı şekilde okumayı, anlamayı ve yaşamayı sen nasip eyle! Bizi bize bırakma ya Rab! Göz açıp kapayıncaya kadar dahi olsa bizi bize bırakma!

Ya Rabbel Alemin! Kendi kendimize yapacağımız bütün kötülüklerden, haksızlıklardan, şeytanların kötülüklerinden şerlerinden, şeytanlaşmış insanların şerlerinden, cehennem azabından ve kabir azabından sana sığınırız.

Ya Rabbel Alemin! Bize hakiki, faydalı olacak ilmi öğrenmeyi sen nasip eyle, bizi helal olan rızıklarla sen rızıklandır, kabul olunmayan duadan sana sığınırız dualarımıza sen icabet et!

Ya Rab! 

ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ

ud’ûnî estecib lekum (Mu'min/60)

"Bana dua edin, kabul edeyim" diyorsun.

Bizlerde bu emrine uyduk ve sana dua ediyoruz, sen icabet et!

Ya Rabbul Alemin! Yeni yuva kuracak olan kardeşlerimizi sen mutlu kıl! Kuracakları yeni yuvayı mübarek kıl! İslami esaslar üzerine güzel nesiller ve zürriyetler meydana gelmesini, bu evliliğin mübarek olmasını sen nasip eyle! Her türlü fitneden ve şerlerden bu gençlerimizi koru!

Ya Rab! Şeytanlara sen fırsat verme! Hasta olan ve bu dualara AMİN diyen kullarına sen şifalar ver! 

Ya Rabbel Alemin! Maddi ve manevi olarak her türlü hastalıklarına şifalar ver çünkü bizim dışdaki hastalıklarımızdan daha çok manevi hastalıklarımız var! Ya Rab! Hz. Eyyüb misali onun hastalığı dışa vurmuş bizimse hastalıklarımız içte...Kin, öfke, intikam, küslük..gibi müslümanın ahlakına yakışmayacak her türlü kötü ahlaktan bu dualara AMİN diyen kardeşlerimizi uzak tut!

Ya Rab! ahlakımızı güzelleştir. Efendimiz (s.a.v) ın ahlakıyla ahlaklanmayı, O'nun yolundan gitmeyi bizlere nasip eyle! O'nun ahlakı Kur'an'dı. Sen de bizi Kur'an ahlakıyla ahlaklandır. Sahabeyi Kiram (Radiyallahu anhum)ın yolundan gitmeyi sen bizlere nasip eyle!

Ya Rabbel Alemin! AMİN diyen kardeşlerimizden ne sıkıntısı olan varsa ,maddi ve manevi sıkıntılarını gider. Borçlu olan kardeşlerimize kolaylıklar ver, hayırlı rızık kapıları aç!

Ya Rab! bütün çocuklarımızın salih olmalarını nasip eyle ve onları güzel bir şekilde terbiye etmek için de bizlere yardım eyle!

Ya Rab! Biz bilmiyoruz hakikatleri, sen hakikatleri hakikat olarak bizlere göster! Biz bilmiyoruz yanlış şeyleri, yanlışlıkları yanlış olarak sen bize göster ve bizleri yanlışlardan koru! Bu dualara AMİN diyenlerin dillerinden kötü sözler çıkartma!

Ya Rab! Recep ayını yolculuyoruz, Recep ve Şaban'ı bize mübarek kıl ve Ramazan'a erişenlerden eyle bizleri. Orucu makbul olanlardan eyle! Kadir gecesine sen ulaştır bizleri! O gecede yeniden doğmuş gibi pırıl pırıl olanlardan eyle! Ömürlerimizi bereketli kıl, anne ve babalarımıza merhamet eyle, onların günahlarını bağışla! Onları, sevdiğin ve seçtiğin kullarınla birlikte haşr eyle! Bize kimin iyiliği, kimin emeği dokunduysa, bizi kim yetiştirdiyse ve ayrica bizden kim dua istediyse o mümin kardeşlerimizinde günahlarını bağışla! Onları affeyle!

Ya Rab! Müslümanları koru, dünyanın çeşitli bölgelerinde zulme maruz kalmış ve kalmaya devam eden tüm müslümanları, zilletten izzete sen çıkar! 

وَتُعِزُّ مَن تَشَاء وَتُذِلُّ مَن تَشَاء

ve tuizzu men teşâu ve tuzillu men teşâ’ ( Al'-i İmran/26)

"Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin" 

Ya Rab! Sende bizleri aziz kıldığın kullarında eyle!

Ya Rabbel Alemin! Ya Errahmanirrahimin! Senin rahmetine sığınır ve sadece senden isteriz. Sen dualarımızı kabul eyle! Sen bizleri bağışla, affettiğin kullarının arasına kat!

Allah rızası için , dualarımızıın kabulu için El- Fatiha ...

 

Devamını Oku »