HERKES İÇİN SİYER - 7. BÖLÜM (ÖZEL DAVET YILLARI VE DÂRÜ’L ERKAM SÜRECİ)


 HERKES İÇİN SİYER - 7. BÖLÜM (ÖZEL DAVET YILLARI VE DÂRÜ’L ERKAM SÜRECİ)


Bismillahirrahmanirrahim.


“Bizler Allah Resulü (s.a.v.)’in bereketli ömrümden, o büyük ummandan bir damla sunabiliriz.

O büyük harmandan bir dâne sunabiliriz. Evet, damla belki umman değildir ama ummandandır; dâne

harman değildir ama harmandandır.” En azından o damlanın ve dânenin hakkını verebilmek duası

ile...

Önceki bölüme istinaden:

Efendimiz (s.a.v.), Hz. Ebubekir’in annesinin hidayet bulmasına dua ettiği gibi amcası Ebu

Talib’in iman etmesi için de dua etmiştir.

Osman b. Ma’zun, Efendimizin çokça sevdiği birisidir. Vefat ettiğinde Efendimiz çok

ağlamıştır. (Hicretten sonra vefat eden ilk muhacirdir.) Eşi Havle binti Hizam, Allah Resulü’nün

ağladığını görünce “Ne mutlu Osman’a ki kuş olup cennete uçtu.” demiş, Efendimiz (s.a.v.) de cevaben

“Nerden biliyorsun cennete uçtuğunu? Allah’ın peygamberi iken ben bile bilmiyorum. Biz ancak

temennide bulunabiliriz.” demiştir. Buradan anlamamız gereken mesele şudur: Allah Resulü

sahabeden bazılarını cennetle müjdelemiştir ancak onun konuşması Allah’ın izni iledir. Hz. Ebubekir’in

annesi için hidayeti murat eden Allah ona o duayı yaptırmıştır. O dua yapılınca anında da hidayet

gelmiştir. Efendimiz amcası için de çok uğraşmıştır ancak bu Allah’ın dilemesi ile olacak bir şey idi.

* DÂRÜ’L ERKAM

Öncelikle şunu bilmeliyiz ki: Dârü’l Erkam, sadece Müslümanların ihtiyaç hâsıl olması sonucu

sığındıkları bir mekân değil; bir metot, bir mekteptir. Bizim için de bugün önemli bir modeldir.

Erkam bin Ebi’l Erkam, Mekke’de Mahzûm kabilesindendir. Mahzûmoğulları İslami davet

karşısında en dirençli duruşu gösteren, düşmanca tavrı olan bir topluluk idi.

* Nasıl Oldu da Böyle Bir Kabileden Biri Bu Davaya Sahip Çıktı?

Erkam bin Ebi’l Erkam’ın evinde, ailesinin içerisinde sürekli olarak Efendimiz (s.a.v.) hakkında

menfi olarak konuşuluyordu ama o, konuşulanlardan dolayı asla Efendimiz hakkında kendisinde bir ön

yargı oluşmasına izin vermedi. (O zamanlar Erkam (r.a.) 18 yaşındaydı. Babası Abdülmenaf onu yeni

evlendirmiş ve düğün hediyesi olarak ona Mekke’nin en güzel evlerinden birisini vermişti. Eşinin adı

Hint’tir.) Efendimizle bizzat konuşmaya ve ondan duyacaklarından sonra kendi kanaatini belirlemeye

karar verdi. O önyargıya kapılmadan Allah Resulü’nün yanına gitti. Efendimiz o sırada risalet davası

için nerede toplanabileceklerini düşünüyordu. Erkam (r.a.) işte bu anda gelip duyduklarının aslını

öğrenmek istemiştir. Efendimiz ona imanı, risaleti ve kendisinin Allah’ın peygamberi olduğunu açıklar

açıklamaz da hemen iman etmiştir. (Erkam bin Ebi’l Erkam, ümmetin firavunu olarak adlandırılan Ebu

Cehil’in ailesinden bir Musa olarak çıkmıştır.)

Onun iman etmesi üzerine Efendimiz (s.a.v.) şimdilik bunu kimsenin bilmemesi konusunda

ona tavsiyede bulundu. Erkam (r.a.) Resulullah’ı evine davet etti. Allah Resulü teklifi kabul etti ama

kimselerin onu kendisi ile birlikte görmesini istemediği belirterek o an için ayrıldılar. Erkam (r.a.)

evine gidip başından geçenleri eşine anlattı. Eşi Hint, kocasından duydukları üzerine, Allah Resulü

(s.a.v.) daha evlerine teşrif etmeden evvel iman etmiştir.


2

Resulullah, Erkam’ın evine ya o gün ya bir gün sonra, Mekke’nin öğle uykusuna yattığı bir

zamanda (kaylule vakti) gitti. (Hicrette de böyle olmuştu. Eğer dava adamı insanların yattığı bir

zamanda ayaktaysa o dava başarıya ulaşır!) İnsanlar kendi hallerinde rehavetteyken o, yola

düşmüştü. Yanında Ebubekir (r.a.) da vardı. Erkam’ın evine ulaştıklarında sevinçle karşılandılar.

Efendimize evi gezdirdiler. Ev gerçekten de büyük, bahçesi olan, güvenli bir evdi. Allah Resulü içinden

geçenleri söyleyemeden Erkam (r.a.) ona “Ya Resülallah! Evim evindir. İstediğin gibi kullanabilirsin.”

diye teklifte bulundu. (Allah ondan razı olsun.) Allah Resülü (s.a.v.) bunu duyunca çok mutlu oldu.

Erkam bin Ebi’l Erkam bütün risklere rağmen evini risalet davası için açmış, evinde onlarca

sahabenin yetişmesine vesile olmuştur. O gün bunu yapabilmek Mekke’nin bütün oklarını üzerine

çekmek demektir. Bugün bir apartman ya da site bağışlasak bu kadar değerli olmayabilir çünkü

herkesin kaçtığı, sırtını döndüğü bir zamanda Erkam (r.a.)’ın evi bir şehir gibi, bir ülke gibi önem arz

etmekteydi. Üstelik o zaman ortada daha hiçbir şey yoktu, davanın nereye gideceği belli değildi.

Müslümanlar çok azdı. (Erkam bin Ebi’l Erkam 15. Müslümandır.)

Allah Resulü onun bu infakını kabul etmiş, anında yerleşilmişti. Sabahın erken saatlerinde

gelinip gecenin geç saatlerine kadar orası mektep fonksiyonu görmüştür. Üstelik Erkam (r.a.) yeni

evlenmişti. Onların balayı risalet davasına hizmet olmuştur. Bizim Darü’l Erkam dediğimiz eve sahabe

Darü’l İslam (İslam’ın evi) demiştir. Çünkü temel orada atıldı; Yesrib Medine olduysa temeli o evdir,

Medine’den medeniyet doğduysa temeli o evdir, İslam üç kıtaya yayıldıysa temeli o evdir, koca koca

medeniyetler çıktıysa temeli o evdir.

Mekke’de Erkam bin Ebi’l Erkam’ın evi ile Yesrib’deki Esad İbn Zürare’nin evi fonksiyon olarak

aynı konumdaydı. Hepsi Darü’l Erkam’ın şubesi pozisyonunda oldu.

* Neden O Ev?

- Safa tepesinin hemen ucunda olduğu için Harem’e çok yakındı. (Safa tepesinden çıktığımızda

ilk önümüze gelen yürüyen merdivenlerin karşısındaki yerdir Darü’l Erkam. O kadar yakındır. Darü’n

Nedve de aynı şekilde Darü’l Erkam’a çok yakındı.)

- En işlek ve kalabalık yoldaydı. (Sahabenin giriş ve çıkışlarında insanların dikkatlerini

çekmemek adına önemli bir avantajdı. Nüfus o zamanlar 10 bin civarındaydı. Mekkeliler bir yerde

toplandıklarını biliyorlardı ama neresi olduğunu 6 yıl boyunca bilemediler.)

- Ev çok güzeldi. Konum itibariyle olduğu kadar mimari olarak da uygundu.

- Erkam (r.a.) Mahzûmoğulları ailesine mensuptu ve evi de Mahzûmoğulları’nın

mahallesindeydi. Kimse onlardan birinin çıkıp ta evini açacağına ihtimal vermiyordu.

- Erkam (r.a.) 18 yaşındaydı ve böyle büyük bir iş için bu kadar genç birinin evinin

kullanılacağına da ihtimal vermiyorlardı.

Allah Resulü (s.a.v.) bu davayı gençlerle başlattı (Erkam (r.a.) 18 yaşında idi), gençlerle

sürdürdü ve gençlerle bitirdi (18 yaşındaki Üsame (r.a.)’ye sancağı teslim etti). Mekkeliler bu dava için

gençlerin ortaya çıkmayacağını düşünmüşlerdi. Ama Allah Resulü (s.a.v.), gençlerden ümit kesildiği bir

anda “Ben gençlerle teyit edildim (desteklendim).” demiştir.

Allah Resulü (s.a.v.) iman etmiş sahabeleri ve bundan sonra alınacak olanları o evde

yetiştirmiştir. O hiçbir zaman gizli davet yapmamış; özel davetler yapmıştır. Tebliğ ve davet sürecini


3

belli basamaklarla gerçekleştirmiştir. Muhammed Emin Yıldırım hocamız ilk 6 yılı üç basamakla şu

şekilde tarif etmektedir:

- Özel davet, gizli teşkilatlanma. (Davet ve teşkilatlanma ayrı şeylerdir. Bu üç yıl sürdü.)

- Açık davet, gizli teşkilatlanma. (Bu da üç yıl sürdü.)

- Açık davet, açık teşkilatlanma. (Hz. Ömer’in Müslümanlığı bu sıradadır.)

Allah Resulü (s.a.v.), özel davette özel insanları seçmeye çalışıyordu çünkü çekirdek kadro

inşa edilecekti. Yani mayası düzgün olanları, ahlaklı olanları, davaya ihanet etmeyecek, davayı yarı

yolda bırakmayacak insanları seçmeye gayret ediyordu ve bu konuda da hiç açık vermemiştir. Bu ağır

bir davaydı ve mensuplar zaman zaman aileleri ile karşı karşıya gelmek zorunda kaldılar, miraslardan

mahrum edildiler, evlerinden kovuldular ama hiçbirisi bir adım geri atmadı.


Allah Resulü (s.a.v.) Darü’l Erkam’ın ilk 45 talebesini böyle büyük bir titizlikle seçti. İçlerinde

her kabileden insanlar mevcuttu. Çoğunluğu genç olmakla beraber her yaştan insan vardı. Kadınlar da

vardı, erkekler de vardı.

Kadınlar toplumun iki kanadından birisidir. Hasan el-Benna “Toplumun yarısını kadınlar

oluşturur, diğer yarısını da kadınlar yetiştirir.” demiştir. Her başarılı erkeğin arkasında değil, yanında

bir kadın vardır. Semanın dili kadının lehinedir. Abdullah İbn Ömer (r.a.) “Resulallah (s.a.v.) hayatta

iken biz kadınlar konusunda Efendimiz (s.a.v.)’e soru sormaktan korkardık.” demiştir çünkü ne zaman

bir soru sorsalar bir ayet gelirdi ya da Resulallah konuşurdu ve o konuşulan kadının lehine olurdu.

Kadının toplum içerisinde istenilen oranda görev almaması, istenilen oranda bu noktada vazifeyi

üstlenmemesi o toplumun ıslahını gerektirir. Bugün eğer ümmet gerilerde kaldıysa kadın meselesinde

İslam’ın ufkunu yakalayamadığındandır.


4

Sınıf tabanlarına baktığımızda; bugün birçok kişinin yaptığı fakir edebiyatının aksine, İslam’ın

ilk talebelerinin çoğunluğunun zenginlerden oluştuğunu görmekteyiz. İslam asla fakirlerin, gariblerin

sırtında gelmemiştir. Gariblere selam olsun diye Efendimiz’in gönderdiği selam sadece fakirlere has

bir şey değildir. Abdurrahman İbn Avf zengin idi ama bu risalet davasına girdiği zaman gariblerden

oldu. Gariblik, var iken elinde olanı İslam’ın hizmetine sunmak demektir. Hz. Ali “Zühd, dünyaya

küsmek değil, dünya avuçlarının içerisindeyken dünyaya meyletmemektir.” demiştir.

Sosyal statülerine baktığımızda; ilk iman edenlerin çoğunluğunun hür insanlardan olduğunu

görmekteyiz. Mevâli; kölelikten özgürlüğünü almış, yani azad edilmiş demektir. İçlerinde mevaliden

olan Habbab İbn Ered gibi Mekke’nin en gözde zanaatkarı vardı. Bilal-i Habeşi, o 7 köleden birisi idi ve

Hz. Ömer onun için “Bizim Seyyidimiz.” diye tabir etmiştir. “Bilal bizim efendimizdir. Onu bir başka

efendimiz olan Ebubekir azad etmiştir.”

Mekke’de okuma bilen çoktu ama yazmayı bilen azdı. Belâzüri (İran asıllı tarihçi) 17 tane isim

vermiştir. Bu nihai bir rakam olmamakla birlikte bize sayının az olduğunu gösterir. Tablodaki orana

baktığımızda 45 kişinin içerisinden 8’inin okuma yazma bildiğini görüyoruz. Bu o zaman için toplumun

en bilgin insanı statüsünü karşılamakta idi. Bu, Allah Resulü’nün toplumu nasıl değiştirdiğine dair

önemli bilgilerdendir.

Ortalama yaşın 25-28 olduğunu görüyoruz. Allah Resulü bu işe gençlerle başladı, gençlerle

devam etti. Vefat edecekken sancağı Üsame (r.a.)’ın eline vermesi de bu işi yine gençlerle bitirdiğini

göstermektedir. Muhammed İkbal onun için “Ey dünyaya gençlik getiren Hz. Muhammed (s.a.v.)”

demiştir. En büyük gençlik de imandır.

* Allah Resulü Dârü’l Erkam’da Nasıl Bir Eğitim Verdi, Nasıl Bir Müfredat Uyguladı?

Allah Resulü’nün izlediği yol, bize nereden başlayacağımız konusunda önemli mesajlar verir.

En önemli müfredatları Kuran idi. Ayetler inmekteydi ve Efendimiz onları sahabeye

anlatıyordu. Dolayısıyla iki temel kaynakları vardı: Kur’an ve Sünnet.

Efendimizin izlediği eğitim usulü ise şöyle idi:

1. Sağlam bir akidenin inşası: Tevhidi ve imanı net bir şekilde anlattı. (Dinimiz Rab sıfatına

nasıl bir anlam veriyor bakmalıyız. Kuran, ilk olarak “İkra! Bismi Rabbikellezi halak”, “Ehamdülillahi

Rabbil alemin...” ve sonunda da “Gul euzü biRabbil nas” ayetlerinde bize hep Rable hitap etmektedir.

900 küsur kez Rab geçmektedir. O yüzden biz önce imanı öğreneceğiz.)


5


2. Akli eğitim: Kavramları inşa etti. Kavramın gerçek manasını buldu.

Konuşma dilleri Arapça idi. Hz. Ebubekir ile Ebu Cehil’in konuştuğu Arapça arasında bir fark

yoktu ama ikisinin konuşmaları anlam itibari birbirinden farklıydı.

Amr İbn Füheyre, Bi'ru Maune olayında Cebbar bin Sülma tarafından şehit edildi. Cebbar,

mızrağı arkasından saplayınca “Ben kazandım!” diye bağırdı. Cebbar bin Sülma buna şaşırmış ve

dünyası yıkılmıştı. Katâde isimli sahabeye gidip “Siz nasıl bir dine inanıyorsunuz ki ölürken

kazanıyorsunuz, ölürken kazanmak nasıl bir şey?” diye sordu. Katâde durumu izah edince Cebbar bin

Sülma iman etti ve sahabeden biri oldu. (Bu din ölürken diriltir. Bu dini anlamadığımız için,

anlatamadığımız için tadına varamıyoruz.)

Nübüvvetin 5. yılında, Rahman suresi nazil olduğunda Allah Resulü meydana çıkıp sureyi

kimin okumak istediğini sordu. Abdullah İbn Mesud hemen gönüllü oldu ancak çok zayıf olduğu için

Allah Resulü buna müsaade etmedi. (Öyle zayıfmış ki bir gün Medine’de ağaca çıktığında sahabe

gülmüş, ama Efendimiz onu bacakları üzerinden cennette şöyledir, terazide böyledir diyerek övmüş.)

Efendimiz bunu Dârü’l Erkam’da üç kere sormuş, üçünde de Abdullah İbn Mesud ısrarcı olunca gidip

okuması için izin vermiştir. İnsanlar Abdullah İbn Mesud’u her yeri kan revan oluncaya, bayıltıncaya

kadar dövmüşlerdi. Dârü’l Erkam’a geri getirildiğinde Efendimiz “Ey İbn Mesud! Ben sana

dayanamazsın dedim.” deyince “Ya Resulallah! İzin ver bir daha gideyim, vallahi onlar beni tekmelerle

döverlerken ben onların küçüldüğünü gördüm. Aziz olanın ben, zelil olanın onlar olduğunu gördüm.”

diyerek cevap vermiştir. Kavramları anlama meselesi işte budur.

3. Ruhi eğitim: İki basamağı vardır:

- İradenin sağlamlaştırması. (Yükleri ağırdı ve yarı yolda kalmamaları için, mevki

makam gördüklerinde dini satmamaları vb. sebeplerle iradenin sağlamlaştırılması mühimdi.

Uyku ahlakı burada önemli olan diğer bir husustur. Uykunun sünnet üzere olması çok

önemlidir. Efendimiz tüm bu inceliklere dikkat etmiş ve sahabeyi ona göre yetiştirmiştir.)

- Kur’an’î ahlakın inşası. (Ahlak en önemli meseledir.)

Dersleri bizzat Efendimiz (s.a.v.) vermiş, başkalarını da muallim kılmıştır. Bu bir İslam ilim

geleneğidir. İkisi bir arada başlar. Bizler bildiklerimizin hocası, bilmediklerimizin talebesiyizdir. Dârü’l

Erkam’da da aynı sistem vardı.

Bazılarını Efendimiz Darü’l Erkam’da fazla tutmamış, bazılarına da gelmeyin demiştir. Mesela

Said İbn Zeyd’e (Hz. Ömer’in amcasının oğlu) ve Fatıma binti Hattab’a (Hz. Ömer’in kız kardeşi)

gelmemelerini, eğer onlar gelirlerse Ömer’in peşlerine düşüp burayı bulabileceğini söylemiş ve onlara

eğitimlerine devam etmesi için Habbab İbn Eret’i göndermiştir.

Efendimiz (s.a.v.) 6 yıl boyunca bu sistemi devam ettirmiştir. Burada oluşturulan model yıllar

sonra Müslüman olanlar için de aynı şekilde işlemiştir. Yıllar sonra İbn Hacer el-Heytemi’ye farz olan

ilimler sorulduğunda, o cevap olarak bu üç aşamayı söylemiştir.

Hz. Ali, Efendimiz (s.a.v.)’in bilgisi karşısında şaşırıp “Ya Resulallah! Biz aynı soyun çocuklarıyız.

Sen nereden biliyorsun bunları?” diye sormuş; Efendimiz de ona "Eddebenî rabbî fe ahsene tedibi -

Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi ne de güzel kıldı." demiştir.


6

Hz. Aişe de çok bilgili bir kadın sahabiydi. Birisi gelip tıpla ilgili bir soru sorduğunda bile cevap

verebiliyordu. Urve İbn Zübeyr ona bunun nasıl olduğunu sorduğunda o, “Kimdi benim muallimim?

Beni Allah Resulü eğitti ve bana her bilgiyi o söyledi.” demiştir.

* DARU’N NEDVE

Daru’n Nedve, Darü’l Erkam’ın rakibi oldu ama başta öyle değildi. Efendimizin 5. dedesi olan

Kusay tarafından kurulan ve Mekke’nin idaresi adına toplantıların yapıldığı bir yerdi. İslam daveti

başlayınca Daru’n Nedve’nin de işleyişi değişti. Batılın taraftarı oldular. Bir süreden sonra Allah’ın

mesajlarını kısıtlama, engelleme ve ortadan kaldırmaya yönelik planların yapıldığı bir yer oldu. Bunun

için Darü’l Erkam’ın rakibi gibi konumlandı.

Bugün ikisi de bizim için birer modeldir. Darü’l Erkam’ın azığı Kuran, namaz, gözyaşı ve iman

iken; Daru’n Nedve’nin azığı kötülük, şer, küfür, günah’tır. Azığımız ne ise biz oranın

mensubuyuzdur. Dönelim içimize ve evimize bakalım, azığımız ne?

* Erkam bin Ebi’l Erkam hakkında birkaç şey daha:

Erkam bin Ebi’l Erkam, 80 küsür sene yaşamıştır. Allah Resulü ile Bedir, Uhud, Hendek gibi

bütün seferlere katılmıştır. Efendimizden sonra Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in yanında olmuştur. Allah

Resulü’nün yanında vahiy katibi konumundadır ama bugün biz Erkam denilince bunları bilmiyoruz.

Çünkü eviyle öyle bir amel yapmıştır ki diğer bütün hepsini gölgede bırakmıştır. Efendimiz onun bu

iyiliğini hiç unutmamıştır. Hicretten sonra birisi evini Allah Resulü’ne infak ettiğinde o da böyle bir

amel karşısında vefa göstergesi olarak evi Erkam (r.a.)’a vermiştir. Yine Bedir gazvesinden elde edilen

ganimetler arasındaki Merzüban isimli bir kılıcı ona hediye etmiştir. O iyilik gördüğü insanlara daha

üstün bir iyilikle onların iyiliklerini ölümsüzleştirmiştir.

Erkam bin Ebi’l Erkam’dan rivayet edilen hadislerden iki tanesi:

Bir gün Erkam (r.a.) Kudüs'e gidip Mescid-i Aksa' da namaz kılmak istediğini Resülullah

(s.a.v.)'e arz edince, Efendimiz cevaben: "Mescid-i Haram'da bir defa namaz kılmak, diğer

mescidlerde bin defa namaz kılmaktan daha çok faziletlidir." buyurmuştur.

Fazilet sırasına göre mescitler:

- Mescid-i Haram (1’e 100bin)

- Mescid-i Nebevi (1’e bin)

- Mescid-i Aksa (1’e 500)

İkinci hadis, cami adabına dair rivayet edilen bir hadistir: Efendimiz (s.a.v.) “Namazda önde

oturun; geç gelen de sakın öndekileri rahatsız etmesin.” Buyurmuştur.

Erkam bin Ebi’l Erkam, Medine’de vefat edeceği zaman oğlunu çağırmış ve cenazesini Sa’dbin

Ebi Vakkas’ın kıldırmasını istemiştir. Dönemin valisi Mervan b. Hakem, Sa’d (r.a.) gelinceye kadar

hazırlığını yapmış ve namazı kıldırmak için önde durmuşken vasiyet üzerine namazı Sa’d bin Ebi

Vakkas kıldırmıştır. Bakî kabristanına defnedilmiştir.

Darü’l Erkam bir menhectir. Bize usul ve yöntem verir. Bugün 21. asrın sahabeleri olarak

bizler vazife başında olmalıyız. Biz bunlar bugünün dünyasında da anlarsak nereden başlayacağımızı

ve nasıl devam edeceğimizi biliriz. Gayretimizi bu uğurda çoğaltmalıyız.


7

NOT: Siyerdeki ya da Kur’an’daki bir mesele bütüncül bir okumaya tabi tutulmalıdır.

Kitaplardaki bütün rivayetleri derleyip onun üzerinden bir değerlendirme yapmamız gerekir.