Âhiret kardeşliği ve gerçek dostluk bahsi
Sohbet ve arkadaşlık için her insan elverişli değildir.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle demiştir: Kişi dostunun dini üzerindedir. Bu bakımdan sizden her hangi biriniz kimle dostluk yaptığını iyice düşünüp tedkik etsin.
Edinilecek dost, mutlaka birtakım haslet ve sıfatlarla donanmış bir kimse olmalıdır ki, o sıfat ve hasletler sebebiyle onun arkadaşlığına özenilsin. O hasletler, arkadaşlıktan umulan faydalara göre şart koşulurlar. Zira şartın mânâsı amaca varmak için gereken şey demektir. Bu bakımdan amaca nisbet edilmekle şartları meydana gelir. Sohbetten dînî ve dünyevî birçok faydalar beklenir.
Dünyevî faydalara gelince... Arkadaşının malından veya makamından istifade etmek veyahut da sadece onun yüzünü görme ve arkadaşı olmakla yakınlık kurmak gibi faydalardır. Bu ise, bizim gayelerimizden değildir.
Dinî faydalara gelince, o faydalarda da çeşitli gayeler bir araya gelir.
Zira ilminden ve amelinden istifade etmek o faydalardandır.
Kalbi teşviş eden ve şüpheye sürükleyen bir kimsenin eziyetinden korunmak için onun mertebesinden istifade etmek o faydalardandır. Vakitlerini zaruri rızık yolunda harcamaktan kurtulmak için malından istifade etmek o faydalar dandır.
Önemli meselelerde yardım görmek de o faydalardandır.
Bu bakımdan böyle bir arkadaş musibetlerde arkadaşı için bir destek ve çeşitli durumlarda da bir kuvvettir. O faydalardan biri de sadece onun duasıyla bereketlenmektir. Onların birisi de ahirette onun şefaatini talep etmektir. Çünkü seleften biri şöyle demiştir: 'Fazla ahiret kardeşi edininiz. Zira her mü’min için bir şefaat vardır. Umulur ki sen de kardeşinin şefaatine nail olursun'.
Garib'ut-Tefsîr'de 'Allah, iman edip de sâlih amel işleyenleri bağışlar. Fazlından onlara fazlasını verir. Kâfirlere gelince.... Onlara şiddetli bir azab vardır' (Şüra/36) ayetinin yorumunda, 'Fazlından onlara fazlasını verir' cümlesi, 'Onlar ahiret kardeşleri için şefaat ederler. Dolayısıyla Allah da o kardeşlerini onlarla beraber cennete gönderir' denilmiştir.
Deniliyor ki: 'Allah Teâlâ kulunu affettiği zaman, onu din kardeşleri hakkında şefaatçı kılar'. İşte bu sırra binaen seleften bir grup sohbet, ülfet, arkadaşlık ve kardeşliği teşvik etmişler, uzlete ve köşeye çekilmeyi kerih görmüşlerdir. İşte bunlar kardeşliğin faydalarıdır. Bu faydalardan herbiri birtakım şartları gerektirirler ki, o fayda ancak o şartlarla elde edilir. Biz o şartların izahını ya palım. Kısaca o şartlar şunlardır:
Sohbet ve arkadaşlığını tercih ettiğin bir kimsede beş haslet bulunmalıdır.
1. Akıllı olmak.
2. Güzel ahlâklı olmak.
3. Fasık olmamak.
4. Bid'atçı olmamak.
5. Dünyaya fazla düşkün olmamak.
1. Akıllı Olmak
Akıllı olmaya gelince, o sermayedir, asıldır. Ahmak bir kimse nin arkadaşlığında hayır yoktur. Ahmak bir kimsenin arkadaşlığı, ne kadar uzun olursa olsun, neticesi küskünlük ve vahşete gider. Hz. Ali (r.a) ne güzel söylemiş: 'Câhille arkadaşlık yapma! Sen on dan uzak ol ve onu da kendinden uzak tut. Zira nice cahiller vardır ki, halim bir kimsenin arkadaşı olduğu zaman onu felâkete sürük lemiştir! Kişi arkadaşıyla kıyas edilir. Zira birşey için diğer birşeyde kıyas ve ölçü vardır. Rastladığı zaman kalbin kalp üze rinde delili vardır'.
Ahmak bir insanın arkadaşlığı nasıl böyle olmasın? Oysa ah mak senin faydanı istediği halde bazen sana zarar verir ve bil mediğinden ötürü yardım edeceği yerde kötülük yapmış olur. Bunun için şair şöyle demiştir: 'Ben akıllı bir düşmandan eminim, Fakat ahmak bir dosttan korkuyorum. Akıl tek çeşittir. Onun yo lunu biliyorum. Delilik ise çeşit çeşittir'.
Bu sırra binaen denilir ki: 'Ahmak bir kimseden uzak olmak, Allah'a yakınlaşmak demektir'.
Süfyân es-Sevrî der ki: 'Ahmak bir kimsenin yüzüne bakmak yazılmış bir hatadır.
Akıllıdan gayemiz, işleri olduğa gibi anlayan bir kimsedir. Bu işleri ya kendiliğinden anlar veya kendisine anlatıldığı ve öğretildiği zaman anlar.
Taha suresinde Allah azze ve celle gerçek akıl sahiplerini ülin nuha olarak belirtmişti, akılları onları günah işlemekten alıkoyan insanlardan olmayı, işleri olduğu gibi anlamayı, anlatılanı kavramayı hepimize nasip etsin 📚
2. Güzel Ahlâk
Güzel ahlâk ise, elbette dost edinilen bir kimsede aranan bir vasıftır. Zira nice akıllı kimseler vardır ki, şeyleri olduğu gibi idrâk etmektedir. Fakat gazab ve şehvet kendisine galebe çaldığı, cimrilik ve korkaklık kendisine galip geldiği zaman hevâsına tabi olur, ona itaat eder. Bildiği bir şeye bile bile aykırı hareket eder. Çünkü sıfatlarını yenmekten ve ahlâkını düzeltmekten acizdir. Bu bakımdan böyle bir kimsenin sohbetinde hiçbir hayır yoktur.
Ey Allah ım ❗
Öfkelendiği zaman da
Istek ve arzularının baskın geldiği anlar da
Cimrilik ve korkaklık hallerinden de sana sığınırız.
Ahlâkımızı güzelleştir ki gerçek dostluğa erişebilelim, dostlarımızın kıymetini idrak edelim.
amin ecmain
3. Fasık Olmamak
Fıskına ısrar ile devam eden fâsık ise, onun sohbet ve
arkadaşlığında hiçbir fayda yoktur. Zira Allah'tan korkan bir kimse, büyük bir günaha ısrarla devam etmez. Allah'tan korkmayan bir kimsenin tehlikesinden hiçbir zaman emin olunmaz. Dostluğuna güvenilmez. Bil ki, o gayelerine göre değişir.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Bizi anmak hususunda kalbine gaflet verdiğimiz bir kim seye itaat etme ki, o keyfinin ardına düşmüş ve işi haddini aşmak olmuştur.(Kehf/28)
Onun için sen bizim Kur'an'ımızdan yüz çevirip de yalnız dünya hayatını isteyen kimselere bakma! (Tâhâ/16)
Anan ve baban bilmediğin birşeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa bu takdirde kendilerine itaat etme. Onlara dünyada iyi bir şekilde sahiplik et! (Necm/29)
Ve bana yönelenin yolunu tut! (Lokman/15)
Bu âyetin mefhumunda fâsık bir kimseden kaçmanın gerekli olduğu hususu vardır.
Büyük günâh, kebîre veya fısk, bir İslâm dini terimi. Fısk işleyen kişiye fâsık denir.Kur'an'da günah zenb, ism, hatıe, cürm ve cünah/harac gibi terimlerle ifade edilir. Fâsık; İslâm dini terminolojisinde günahkâr demektir.
İsyan, Allah`ın emrini terk, hak yoldan çıkma, günah işleme tohumun kabuğunu delip çıkması. Fısk`ın çoğulu fesekâ ve füssâk`tır. Istılahi anlamı ise, büyük günahları işlemek veya küçük günahlarda devam etmek suretiyle Allah`a itaat etmekten çıkmak (Muhammed Hamdı Yazır, Hak Dini Kur`an Dili, I, 282). Ayette "Rabbinin emrinden, O`na itaattan dışarı çıktı" (el-Kehf, 18/50) denilmiştir. Emrini tanımayan, sapkın, günah işleyen, fesatçı, kötülük eden, amel etmediği halde kelime-i şehâdet getiren ve inanan kimse anlamlarında kullanılır (İbnü`l-Manzûr, Lisânü`l-Arab, X, 308; el-Cürcânî, et-Ta`rifât, fâsık mad).
Bu madde gerçekten hepimizi düşündürmeli❗
Allah celle hepimizi salihlerden eylesin,fâsıklardan olmaktan Allah'a sığınırız.
4. Bid'at Sahibi Olmamak
Bid'atçıya gelince, onun sohbetinde ihdas ettiği bid'atının başkalarına sirayet etmesi, o bid'atın kötülüğünün başkasına geçmesi tehlikesi verdir. Bu bakımdan bid'atçı bir kimse terkedil meyi hak etmiştir. Nerede kaldı ki onunla arkadaş olmayı tercih edip seçmek...
Hz. Ömer (r.a) arkadaşta dindarlığın aranmasına teşvik ederek Said b. Müseyyeb'in rivayet ettiği bir eserde şöyle demiştir:
Doğruluk arkadaşlarını arkadaş edin! Böyle yaptığın tak dirde onların himayesinde yaşarsın. Çünkü onlar genişlik zamanında süstürler. Belâlar zamanında hazırlık ve zahiredirler. Kardeşinin işini, en iyi mânâ üzerine hamlet. Seni ondan soğutucu bir iş görünceye kadar buna devam et. Düşmanından (uzak dur). Emin kimse ancak Allah'tan korkan kimsedir. Sakın fâcir ve fâsık bir kimse ile arkadaş olma ki, ondan sadece fısk ve fücur öğrenirsin. Onu sırrına muttali kılma. İşlerinde ancak Allah'tan korkanlarla istişare et!
Ediblerden birisi şöyle demiştir: Halktan sırrını saklayacak ve ayıbını örtecek bir kimse ile arkadaş ol! Böyle bir kimse felaketlerde yanında olur. Genişlikte de seni kendi nefsine tercih eder. İyiliğini yayar, kötülüğünü kapatır. Eğer sen böyle bir arkadaş bulamazsan kendi nefsinden başka bir kimse ile arkadaşlık etme!'
Hz. Ali şöyle demiştir: 'Senin hakikî kardeşin odur ki seninle beraber olur. Senin faydan için nefsine zarar vermeye razı olur. O öyle kimsedir ki, zamanın felaketleri kapını çaldığında o derli toplu olan durumunu dağıtır ki, senin dağınık durumunu toplamış olsun'.
Alimlerden biri şöyle demiştir: 'Sadece şu iki kişiden biriyle arkadaşlık yap:
a) Kendisinden dinin hakkında birşey öğrenip faydalandığın kişi,
b) Kendisine dini öğrettiğin ve senden öğrendiğinden faydalanan kişi... Bunların dışında üçüncü bir kişi görürsen uzaklaş!'
Câfer-i Sâdık (r.a) demiştir ki:
Şu beş grupla arkadaşlık yapma:
1. Yalancı ile arkadaşlık yapma! Çünkü sen daima aldana bilirsin. O serap gibidir. Uzağı sana yaklaştırır. Yakını da senden uzaklaştırır.
2. Ahmakla arkadaşlık yapma! Çünkü ahmakla hiçbir yere varamazsın. O sana fayda vermeyi istediği halde zarar verir.
3. Cimri ile arkadaşlık yapma! Çünkü o, senin en fazla muhtaç olduğun şeyi senden esirger.
4. Korkak ile arkadaşlık yapma! Çünkü o, seni ele verir ve şiddet anında kaçar.
5. Fâsıkla arkadaşlık yapma! Zira o seni bir çiğnem yemek veya daha azma fedâ edebilir!
Bunun üzerine Câfer-i Sâdık'a şöyle soruldu:
‘Bir lokma ekmekten daha azından neyi kasdediyorsun?'
Şöyle cevap verdi: 'Yemeğe tamah edip arkadaşını feda eder. Sonra onu da elde et mez!'
Cüneyd-i Bağdadî şöyle demiştir:
‘Güzel ahlâklı bir fâsıkın bana arkadaşlık yapması, kötü ahlâklı bir âlimin arkadaşlık yapmasından daha sevimli gelir bana...'
Ahmed b. Ebi'l-Havârî der ki: Hocam, Ebu Süleyman ed-Dârânî bana şöyle dedi: 'Ya Ahmed! Sakın şu iki kişinin birinden başka kimse ile arkadaşlık yapma.
a) Öyle bir kişi ile arkadaşlık yap ki dünyalığında ondan istifade edebilesin.
b) Veya öyle bir kişi ile arkadaşlık yap ki onun sohbeti sayesinde gittikçe gelişir ve ahiretin için ondan fayda görürsün.
Bu ikisınıftan başkasıyla arkadaşlık yapmak büyük bir ahmaklıktır'.
Ebu Muhammed Sehl b. Abdullah Tüsteri şöyle demiştir:
Üç sınıf insanın arkadaşlığından sakın:
1. Gaflette olan zâlimler.
2. Yağcı olan âlimler.
3. Cahil olan mutasavvıflar.
Bu kelimelerin çoğu, arkadaşlığın bütün gayelerini kapsamaktadır. Arkadaşlığın bütün gaye ve hedeflerini kapsayan şeyler, daha önce zikrettiğimiz maksadların mülâhazası ve o maksadlara göre şartların gözetilmesinden meydana gelendir. O halde dünya maksadlarında arkadaşlık için şart koşulan, ahiret arkadaşlığı için şart koşulmaz.
Bişr el-Hafi der ki: Arkadaşlar üç gruptur:
1. Ahiretin için arkadaş
2. Dünyan için arkadaş
3. Kendisiyle yakınlık kurman için arkadaş
Bu maksadların hepsinin bir kişide bulunması pek az olur. Bu maksadlar bir cemiyet arasında dağılır. Şüphesiz ki, o cemaat hakkında şartlar da dağılır.
Me'mûn b. Harun er-Reşid şöyle demiştir:
Arkadaşlar üç gruptur.
Onların birincisinin misali, gıdanın misaline benzer. İnsan onsuz yapamaz.
Diğeri ilaca benzer. İnsan bazen ona muhtaç olur, bazen olmaz.
Üçüncü grup ise, hastalığa benzer! İnsan hiçbir
zaman ona muhtaç değildir. Fakat bazen insan ona mübtela olur. Bu üçüncü arkadaş öyle bir arkadaştır ki, kendisinde hiçbir fayda yoktur.!
Denildi ki, insanların misali, ağaç ve bitkilerin misali gibidir. Onların bir kısmının gölgesi vardır, fakat meyvesi yoktur. İşte bu dünyada fayda veren, fakat ahirette faydası olmayan bir kimsenin misalidir. Çünkü dünyanın faydası gölge gibidir. Çabuk kaybolup gider.
Bir kısmı da vardır ki, meyvesi var, fakat gölgesi yoktur. Bu da ahiret için elverişli olan, fakat dünya için elverişli olmayan bir kimsenin misali gibidir. Bir kısmı da vardır ki, hem meyvesi, hem de gölgesi vardır.
Biz kısmı da vardır ki, ne meyvesi, ne de gölgesi vardır. 'Urnmu Gilan ağacı gibi... Elbiseleri yırtar, kendisinde ne yiyecek ne de içecek vardır. Bunun hayvanlardan misali fare ve akreptir.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur;
(Hak dinden çıkan) insan, zararı faydasından daha yakın olana tapar. Taptığı şey ne fena dosttur, ne kötü arkadaştır!(Hac/13)
Allah celle bu iyi vasıflara ermeyi önce bize nasip etsin ki biz de güzel vasıflara sahip olan dostlar edinmeye lâyık olalım.
Hepimiz bu yazıları okurken kendimizi düşünelim :
Biz hangi gruptanız??
Ben dost olmaya lâyık birimiyim?
Ebedi dostluk, âhiret kardeşliği için hazır mıyım?
Bu konuda neler düşünüyor ve istiyorum?
İnsanlar çeşitlidir.
Tıpkı ağaçların bir olmadığı gibi.
Onların da bir olmadığını müşahede edersin,
birinin tatlı meyvesi vardır,diğerinin ise ne tadı, ne de meyvesi.
Kişi ahiret kardeşi edinip kendisinden istifade edecek birini bulmadığında tek başına kalması daha evlâdır.
Nitekim ashâb-ı kirâmın güzidelerinden olan Ebuzer Gıfâri (r.a) şöyle demiştir:
‘Tek başına kalmak, kötü arkadaştan daha hayırlıdır. Salih arkadaş ise,
tek başına kalmaktan hayırlıdır'.
Ebuzer'in bu sözü, merfû* olarak da rivayet edilmiştir.
*merfû diye nitelenen bir rivayetin senedinin bulunup bulunmaması, sahih veya uydurma olması arasında fark yoksa da bir rivayete merfû dendiğinde onun kesinlikle Hz. Peygamber’e aidiyeti belirtilmiş olur.(TDV İslam Ansiklopedisi)
Dindarlığın olmasına ve fâsıklığın olmamasına gelince... Allah Teâlâ
'Bana dönüş yapanın yoluna tâbi ol'(Lokman/15)
bu yurmuştur.
Bir de fâsıklığı ve fâsıkları görmek günahı kalbe
kolaylaştırır.
Kalbin günahtan duyduğu nefreti dumura uğratır. Nitekim Said b. Müseyyeb şöyle demiştir:
‘Bu tür kimselerin arkadaşlığında selâmet yoktur'.
Selâmet ancak bunlardan uzak yaşamaktadır.
Ve boş söz konuşanlara rastgeldikleri zaman bulaşmadan, iyi bir şekilde yüz çevirip geçerler.
(Furkan/63)
Ayet-i celiledeki 'selâm' kelimesi 'selâmet' mânâsına gelir. Kelimedeki 'elif selâmet kelimesinde 'he' harfinin karşılığıdır. Ayetin mânâsı 'Onlar derler ki; biz sizin günahınızdan selâmette kaldık. Siz de bizim şerrimizden selâmette kaldınız'.
İşte buraya kadar zikrettiğimiz hasletler, kardeşliğin mânâ, şart ve faydalarından belirtmek istediklerimizdi.
Biz şimdilik kardeşliğin hakları, gerekleri ve o hakları yerine getirme yollarını açıklamaya dönelim.
Dünyaya haris olan bir kimsenin arkadaşlığı, öldürücü zehirdir.!
Zira tabiatlar, kendisini başkasına benzetmek ve başkasına uymak üzere yaratılmışlardır. Belki bir tabiat diğer tabiattan
sahibinin haberi olmaksızın çalar.!
Bu bakımdan dünyaya haris olan bir kimse ile oturmak insanı hırsa sevkeder.
Zâhid bir kimse ile oturmanın insanı dünyada zâhid yapmaya sevkettiği gibi...
İşte bundan dolayıdır ki, dünya peşinde koşanların sohbeti mekruhtur. Ahirete teşvik edenlerin sohbeti de müstehabtır.
Hz. Ali (r.a) şöyle demiştir: ‘İbâdet ve tâatları, Allah'tan utanan bir kimse ile oturmak suretiyle ihya ediniz'.
Lokman Hekim, oğluna şöyle bir tavsiyede bulunmuştur:
'Ey oğul! Alimlerle beraber otur. Dizlerini onların dizlerine daya;
zira kalpler!
hikmetle ölü arazinin yağmur damlalarıyla dirilmesi gibi dirilirler'.
Allah celle hepimize, kalblerimizi ve ibadetlerimizi,
taatlerimizi
diri tutmayı nasıp etsin.
İmam Gazali’nin
dost seçimi ile ilgili bahsi burda bitti ama dostlık üzerine sözler elbette bitmez.
Bu bahsin başında dediğimiz gibi bu yapılması gereken kuralları hepimiz kendimizde uygularsak,
ilk önce kendimizi
"DOST "adayı olarak yetiştirirsek
Inşaallah güzel dostluklar kurmayı, kıymetini idrak etmiş oluruz.
Hep anlatılan güzel meziyetleri kendimize,
kötü sıfatları da başkalarına mal etmek de bizi yanıltır.
Burda işlenilen
Iyi veya kötü sıfatları iyice anlamak, iyilerini tatbik
kötülerinden kaçınmak düsturumuz,
ilkemiz olsun.
Allah hepimizi
" güzel dost olma " sıfatına lâyık olan
Samimi,ahlâkı düzgün, ilim aşkıyla Allah yolunda olan ,
Seçilmiş müslümanlardan eylesin.amin ecmain
Dostluk hakkında yazılan bir makaleden alıntıdır
bizatihi nedir dostluk?
Kime sakınmadan dost deriz? Her dostluk karşılıklı olmak mecburiyetinde midir?
Dostluk da insan gibi vakti saati gelince ölür mü?
İnsanı gam öldürürmüş ya, peki ya dostluğu?
Daha da ileri giderek soralım: İnsan bu dünyada olanca hakikatiyle bir dost edinebilir mi?
Kendisine uzatılan onca elin arasından dosta ait yakınlık barındıranını sezebilir mi?
Yoksa sezmekte zorlandığı o yakınlığı, ihtiyacına binaen, hakikatte veya hayalde kendisi mi oluşturur?
Öte yandan, dikkat ettiniz mi bilmem, anadan-babadan dost olmaz insana; evlâdından da. Onların yakınlıkları başka, dostunki başka. Tabii hâllerde anamız-babamız bize bakmakla yükümlü; bizi bağrına basmakla. Vakti saati gelince de bu sefer biz onları kollayıp gözetmek mecburiyetindeyiz. Bir nevi karşılıklılık…
Peki ya dostlukta öyle mi? Ne ki orada dünyalık karşılık aramak kimsenin aklına gelmez, âhiret içindir , işte orada dostluk var demektir.
Dostluk mecburiyetsizliktir. Çünkü aradaki o geçmişte kandan gelen veya gelecekte kanla mühürlenecek hukukun kendine mahsus yapısı, dostluk denilen tahassüsün yeşermesine imkân tanımaz. Doğası gereği dostluk her daim yaban ellerde yeşerirİşte o dostluktur. . Öyle ulvi, öyle yüce. Çünkü Dost, peygamber sıfatı. . O yüzden böyle ulvi, bu yüzden böyle yüce.
Lütufların en büyüğü, lütufların en ilâhisi.
Dost sahibi olmak, bir bakıma Rabbin hususiyetlerinden birinden bir kul hüviyetinde nasiplenebilmek demek.
O yüzden insanlık tarihi boyunca kalbi mühürlenmemiş her insan, her daim bir dost arar kendine; habire başını taştan taşa, yani bir taş kalpliden öbür taş kalpliye vursa dahi.
Hâlbuki dost bu dünyada değil, öbüründe; hakiki dost orada. Ne ki dünya nimetleri, cennetinkilerin bir nevi remzi değil mi?
İşte bu yüzden en büyük lütuftur dost. rengine benzer bir renge bürünebilmek, mübarek bir koku yaydığını varsaymak hissi…
İhtiyacınız olduğunda rahatını bozmak uğruna yanınıza gelecek,
Konuşmadığınızda yanınızda durmaktan, konuştuğunuzda dinlemekten sıkılmayacak,
Paraya ihtiyacım var dediğinizde size cüzdanını uzatacağından, hemen gelmen lazım dediğinizde yoldayım diyeceğinden şüphenizin olmadığı,
Daraldığınız her an kendisine haber gönderip dua isteyebileceğiniz,
Eğer yanlış yapıyor olsaydım o bana derdi diye güvenebileceğiniz,
Zorlandığınızda size destek olacağını, arkanızdan konuşulduğunda konuşanları susturacağını, sırrınızı ifşa etmeyeceğini bildiğiniz,
Sadece sizin iyiliğinizi istediğine inandığınız için duyduklarınızdan nefsiniz hoşlanmasa bile dinleyeceğiniz,
Birbirinizin güzel sıfatlarından faydalanıp, kötü sıfatlarınızı yardımlaşarak sileceğiniz, birbirinize hakkı hatırlatacağınız, hayra teşvik edeceğiniz, iyilikte yarışacağınız,
Hesap gününde karşılaştığınızda kaçmaya gerek duymadan birbirinizi gördüğünüze sevineceğiniz,
Dünya geçiciliğinin, kötü duyguların ve zamanın aranıza giremeyeceği bir dost çıksın karşınıza.
Bakacaksınız ki -inşaAllah- dostluğunuz sadece yeryüzünde kalmamış, Allah katında da değer kazanmış dostluklardan olmuş.
Allah bizi, sevdiklerinizi, anne babanızı, kardeşlerinizi, eşinizi, evlatlarınızı, yeğenlerinizi, akrabalarınızı hayırlı insanlarla karşılaştırsın.
Allah yolunda yardımlaşacağımız dostluklara sahip olma duasıyla.
-
💮 SABAH (VE AKŞAM) DUA ve ZİKİRLERİ 💮 (1 KERE) AYET-EL KURSÎ ✳ اللَّهُ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذ...
-
اللَّهُمَّ زِدْنَا وَلَا تَنْقُصْنَا، وَأَكْرِمْنَا وَلَا تُهِنَّا، وَأَعْطِنَا وَلَا تَحْرِمْنَا، وَآثِرْنَا وَلَا تُؤْثِرْ عَلَيْنَا، وَأ...
-
Musibet ve Belalar karşısında Okunacak Dualar başlığında öğreneceğimiz toplam 4 duamız olacak. Bu dualar da diğer öğrendiğimiz tüm dualar ...
-
( Y azdıklarım , Sevgi Binabdullah'a ait olup , Nisan 2017 İstanbul'da katıldığı bir kına gecesinde yapmış olduğu sohbetinden tuttuğ...
-
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hastalara ve ağrısı olanlara karşı okuduğu duâlar… Hazret-i Âişe –radıyallahu anha-’dan rivayete göre Neb...
HERKES İÇİN SİYER - 30. BÖLÜM (MEDİNE’NİN EN HÜZÜNLÜ GÜNÜ RESÛLULLAH’IN ➯devamı
Aralık 17 2020
HERKES İÇİN SİYER - 29. BÖLÜM (İNSANLIĞA EN BÜYÜK MESAJ: VEDA ➯devamı
Aralık 07 2020
HERKES İÇİN SİYER - 28. BÖLÜM (ZORLUK SEFERİ ➯devamı
Aralık 07 2020
HERKES İÇİN SİYER - 27. BÖLÜM (BİTMEK BİLMEYEN DAVET HIRSI: HEYETLER ➯devamı
Kasım 29 2020
HERKES İÇİN SİYER - 26. BÖLÜM (BİR MEKTEP OLARAK ➯devamı
Kasım 23 2020