KİBİR BAHSİ -13

Bir kimsenin, Allah katında şakî olması ezelde, kaza ve ka-derde takdir edilmiş olabilir. O kişiye hiçbir durumda böbürlenmek yakışmaz! Evet! Eğer korku bu kişiye galip ise bu kişi herkesi nefsinden daha hayırlı görür. Bu ise faziletin ta kendisidir.
Bir âbid bir dağa sığındı. O âbide, rüyâ âleminde denildi ki: 'Filan eskiciye git ve onun duasını talep et! Bunun üzerine âbid eskiciye geldi ve eskicinin amelini sordu. Eskici ona gündüz oruç tuttuğunu, kazancının bir kısmını sadaka, bir kısmını da çocuklarına verdiğini söyledi. Bunun üzerine âbid, geri giderek şöyle dedi: 'Bu güzel bir ibâdet! Fakat bu sadece herşeyi bırakıp Allah'ın ibadetine dalmak gibi olmaz!'
 İkinci bir defa, rüyasında, kendisine "Filân eskiciye git! Ona 'Senin yüzünde görünen bu sarılık nedir ve nereden geliyor?' diye sor" denildi. Bunun üzerine âbid, eskiciye gelip bunu sorunca şu cevabı aldı:
 'Ben insanlardan birini gördüğüm zaman kalbime onun kurtulacağı ve benim helâk olacağım gelir'. Bunun üzerine âbid dedi ki: 'İşte vardığın dereceye bununla varmışsın!' 
Bu hasletin faziletine delâlet eden şu ayet-i celîledir.
Verdiklerini, rablerinin huzuruna dönecekleri düşüncesiyle kalpleri korkudan ürpererek verirler.(Mü'minûn/60)
Yani onlar, ibâdetlerinin kabul edilip edilmemesinden dolayı, büyük bir korku içinde oldukları halde ibâdetlerini yaparlar.
Onlar ki rablerinin korkusundan titrerler. (Mü'minûn/57)
'Daha önce biz, ailemiz içinde (iken sonumuzdan) kor-kardık' dediler.(Tûr/26)
Allah (c.c) günahlardan uzak ve ibâdetlere devam ettikleri halde, meleklerini 'Allah'tan korkmak' ile vasıflandırarak onların durumunu şöyle haber vermiştir:
Gece gündüz hep Allah'ı tesbih ederler, hiç ara vermezler.(Enbiya/20)
Onlar O'nun korkusundan titrerler.(Enbiya/28)
Bu bakımdan ne zaman ki ezelde, kaza ve kaderin sebkat ettiği hükümden korkmak ve sakınmak ortadan kalkar, ecelin sonucunda inkişafa kavuşursa, o zaman Allah'ın azabından emin ol-mak galebe çalar ve kibir ortaya çıkar. Bu ise helâk olmanın sebebidir. Bu bakımdan KİBİR, EMİN OLMANIN DELİLİDİR. EMİN OLMAK DA HELAK EDİCİDİR. TEVAZU KORKUNUN DELİLİDİR. Korku ise, saadete vardıran bir vasıftır. Bu bakımdan âbid kişinin, nefsinde kibir taslaması, halkı hakir görmesi ve onları küçük görmesi yüzünden ifsad ettiği, amellerinin zâhiriyle ıslah ettiğinden pek fazladır.
İşte bunlar, kalpten kibir hastalığını izâle etmeye elverişli olan yegâne mârifetlerdir. Ancak nefis, bu mârifetten sonra tevazu iddia eder, kibirden uzak olduğunu savunur. Oysa yalancıdır. Bu bakımdan bir hâdise olduğu zaman o, tabiatına dönüş yapar. Va'dini unutur. Bundan dolayı tedavide sadece marifetle iktifa etmek uygun değildir. Mârifeti amel ile ikmal etmek, KİBRİN kabardığı yerlerde mütevâzilerin fiilleriyle nefsi denemek lâzımdır. Şöyle ki:

 Nefsi beş şeyle imtihan etmeli; imtihanlar her ne kadar çoksa da bu beş imtihan, bâtından çıkarılana her delilden daha fazla delâlet eden delillerdir.

Birinci İmtihan: 

Herhangi bir ilmî meselede,  biriyle münâzaat(tartışma) etmesidir. Eğer hak, arkadaşının diliyle ortaya çıkarsa, onu kabul etmek, arkadaşına haklı olduğundan dolayı itaat edip, faziletini ikrar etmek, kendisini ikaz ettiğinden, bilmediğini kendisine öğrettiğinden, hakikati ortaya çıkardığından ötürü kendisine TEŞE KKÜR ETMEK AĞIR GELİRSE BU DURUM ONUN KALBİNDE GİZLİ BİR KİBİR OLDUĞUNA DELALET EDER.
 Bu hususta Allah'tan korksun❗! Bunu tedavi etmekle meşgul olsun!❗ İlim bakımından bu hastalığı tedavi etmeye gelince, ilmî tedavi şöyle yapılır: 
Nefsine hasisliğin ve âkıbetinin tehlikesini, kibir ve azametin ancak Allah'a lâyık olduğunu hatırlatmalıdır.
 Amelî tedavisine gelince, kendisine ağır gelen hakkı ikrar etmeye nefsini zorlamalı, karşıdaki adamı övmeli, NEFSİNİN ACİZLİĞİNİ İKRAR ETMELİ, istifade ettiğinden dolayı karşısındaki insana teşekkür etmeli ve şöyle demelidir: 
'Zekânla kavradığın hakîkat ne güzeldir❗! Oysa ben o hakîkati kavramaktan GAFİL İDİM. ALLA H SANA MÜKÂFAT VERSİN. ÇÜNKÜ SEN BANA BU HAKİKATİ ÖĞRETTİN'. ÇÜNKÜ hikmet, mü'minin yitiğidir. Bu bakımdan mü'min, hikmeti bulduğu zaman, kendisini hikmete muttali kılana teşekkür etmesi uygundur.
 Birkaç defa peşi peşine böyle yaparsa, bu kendisi için tabiî bir durum olur. Kalbine hakkın ağır gelmesi ortadan kalktığı gibi, hakkı kabul etmeye doğru adımlar atmış olur. Ne zaman akran ve emsalinin faziletlerinden dolayı övülmeleri kendisine ağır gelirse, muhakkak kalbinde 
KİBİR❗ vardır. Eğer bu tenha da değilde ancak cemaat içerisinde ağır gelirse, onda kibir yoktur, RİYA vardır. Bu bakımdan riyasını, insanlardan tamahı kesmekten ibaret olan tedavi formülüyle, daha önce söylediğimiz gibi tedavi etmelidir. Nefsine, haddi zâtında kemâle ermesinin, Allah katında kâmil olmanın zerre kadar yararlı olmadığını hatırlatmalıdır. Riyanın diğer tedavi formüllerine de başvurabilirsin. Eğer akran ve emsâlini övmek, hem tek başına kaldığında, hem de halk içerisinde bulunduğunda kendisine zor gelirse, bu takdirde kalbinde RİYA VE KİBİR aynı anda bulunur. Onlardan ikisinden de kurtulamadığı takdirde birinden kurtul-ması fayda sağlamaz. Bu bakımdan iki hastalığı birden tedavi etmelidir. Çünkü onların ikisi de HELÂK EDER

EY ALLAH'IM❗
Bu mübarek cuma gününde bizleri kibir ve riya hastalığından koru.
Eğer bu hastalıklar bizler de varsa tedavi etmeyi ve bu hastalıklar dan kurtulmayı bizlere nasip et.Duamızı kabûl ettiğin cuma saatine denk gelmesini ve bize rahmetinle muamele etmeni senden niyaz ederiz.

İKİNCİ İmtihan: 

Mahfellerde(toplantı yerlerinde( arkadaş ve emsalleriyle bir araya gelmesi, onları nefsine tercih etmesi, onların arkasında yürümesi, mecliste onlardan daha aşağıda oturmasıdır. Eğer böyle yapmak kendisine ağır gelirse, o mağrurdur. Bu bakımdan zoraki bir şekilde böyle yapmaya, ağırlık kendisinden sâkıt(düşünceye,yok oluncaya) oluncaya kadar devam etmelidir. Böyle yapmakla KİBİR kendisinden silinir. Fakat burada şeytanın bir hilesi vardır. 
Şöyle ki: Ayakkabılarının bulunduğu yerde oturmasını veya kendisiyle emsallerinin arasında, mertebece küçük olan kimselerin oturmasını sağlar ve dolayısıyla kişi bunu TEVAZU sanar. Bu ise gururun ta kendisidir. Çünkü böyle yapmak mağrur kimselerin nefislerine hafif gelir; zira onlar, görenlere yüksek yerde oturmaya müstehak olduklarını ve faziletlerinin onu gerektirdiğini, buna rağmen onu terkettiklerini ifham (anlamalarını sağlarlar)ettirirler!❗ Dolayısıyla GURURA KAPILMIŞ OLUR. TEVAZU GÖSTERMEKLE DE GURURUNU BELİRTMİŞ OLUR. Akran ve emsâlini nefsine tercih etmeli, onların aralarında ve yanlarında oturmalı, onların safından çıkıp ayakkabıların safına gitmemelidir!❗ Böyle yapmak gururun habâsetin(kötülüğünü)i, insanın içinden çıkarıcı bir hareket olur.

ÜÇÜNCÜ IMTIHAN;

FAKİRİN DAVETİNE İCABET ETMESİ, arkadaşlarının ve yakınlarının ihtiyacını görmekiçin çarşı ve pazarlara uğramasıdır. Eğer böyle yapmak kendisine ağır gelirse, bu GURURDUR; zira böyle yapmak güzel ahlâktandır. Bu hareketlerden ötürü elde edilen sevap, pek BÜYÜKTÜR. Bu bakımdan nefsin böyle hareketlerden ürkmesi, ancak içinde bulunan bir çirkinlikten ileri gelir. Kişi, böyle yapmaya devam etmek suretiyle o içteki habâset ve çirkinliği silmekle meşgul olmalıdır. Bununla beraber kibir hastalığının kökünü kazıyan ve tarafımızdan daha önce zikredilen bütün marifetleri de iyi anlamalıdır.


DÖRDÜNCÜ İMTİHAN:

Kendisinin, ailesinin ve arkadaşlarının ihtiyaçlarını pazardan eve taşımasıdır. Eğer nefsi bunu taşımaktan imtina ederse, bu ya KİBİRDEN veya RİYADANDIR. Yolun boş olmasına rağmen bunu taşımak kendine ağır gelirse, bu kibirdir.
 Eğer kendisine ağır gelmezse, bu düşünce riyadır. Bütün bunlar -eğer önlenmezse- kalbin hastalıklarından ve kalbi yok edici illetlerdendirler. İnsanlar kalp doktorluğunu tamamen bırakmış, beden doktorluğuyla iştigal etmektedirler. Oysa bedenlerin ölmesi muhakkak ve mukadderdir. Oysa insanoğlu ancak kalp selâmetiyle saadete varır.

Ancak Allah'a selîm bir kalp getiren (fayda görür). (Şuâra/89)

Abdullah b. Selâm bir bağ odunu sırtladı. Kendisine 'Ey Ebu Yusuf! Senin hizmetkârlarında ve evlatlarında bunu yapacak vardı. (Neden bunu bizzat yapıyorsun?)' denildi. Cevap olarak şöyle dedi: 'Evet! Vardı. Fakat ben nefsimi, denemek istedim'.

İşte görüldüğü gibi bu zat gururu terketmek hususunda nefsine tatbik ettiği samimî tedavilerle kanaat etmeyip nefsinin bu hususta doğru veya yalancı olduğunu bu şekilde denemiştir. Haberde şöyle vârid olmuştur; '
Meyve veyahut başka bir şeyi taşıyıp evine götüren bir kimse kibirden uzaklaşmıştır'.77

BEŞİNCİ IMTİHAN: 

ESKİMİŞ ELBİSELERİ GİYMEKTİR(şimdi bizim zamanımızda markasız elbiseleri giymek olarak da değiştirebiliriz); zira halk içerisinde nefsin böyle elbiseleri giymekten ürkmesi RİYA, tenhada böyle elbise giymekten ürkmesi ise KİBİRDİR.
Ömer b. Abdülaziz'in (r.a) siyah yünden yapılmış bir abası vardı, geceleyin onu giyerdi.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Ben ancak kulum. Yerde oturarak yerim. (Kabaca yapılan) yün elbise giyerim. Deveme yem veririm. Yemek yerken parmaklarımla yerim. Kölenin dâvetine icabet ederim. BENİM SÜNNETİMDEN YÜZ ÇEVİREN BENDEN DEĞİLDİR.
Ebu Musa el-Eş'ari'ye şöyle denildi: 'Bir grup insan vardır, elbiselerinin yırtık olmasından ve eskimişliğinden ötürü cum'a namazından geri kalıyorlar!'❗ Bunun üzerine Ebu Musa iç gömleği gibi bir abayı giyerek halkın önünde İMAMLIK YAPTI.
Bunlar öyle yerlerdir ki bu yerlerde RİYA ve KİBİR bir arada bulunur. CEMAATTEN ÖTÜRÜ MEYDANA GELEN RİYADIR. Tek başına bulunduğu zaman meydana gelen KİBİRDİR.

 BUNU İYİ BİL!‼
 ÇÜNKÜ ŞERRİ BİLMEYEN ŞERDEN KORUNAMAZ. HASTALIĞI BILMEYENTEDAVİSİNİ
YAPAMAZ.

_____
72)Dârekutnî, İfrad] İbn Asâkir; Zühd, {mürsel olarak)
73)Tam adı, Hakîm b. Hizam b. Huveylid b. Esed b. Abdüluzza b. Kusay el-
Esedî'dir. Hz. Hatice'nin yeğenidir. H. 50 (veya 60) senesinde vefat etmiştir.
120 sene yaşayıp ömrünün yarısını İslâm'da, yarısını da da küfürde geçirenlerdendi.
74) Müslim, Buhârî
75) Hz. Ömer'in sözünden alınmıştır: 'Keşke Ömer'i annesi doğurmasaydı. Keşke bir koç olsaydım da beni semizletip, kesip yeseydiler'.
76) Tirmizi ve Taberânî, (Ebu Umâme'den)
77) Beyhakî, Şuab'ul-îman

Allah ın fazlıyla bir bahsi daha bitirdik.insaallah nasibimizde olanı alır bu kalbi öldürücü ve cennete girmekten mahrum edici hastalıklardan kendimizi korumaya dikkat edip nefsimizi düzeltmenin yollarını öğrenmişizdir.
Aslında bu bahsi zaman zaman tekrar edip nefsimizi terbiye etmek için çok büyük mücadeleye ihtiyacımız olduğunu unutmayalım.
Allah celle hepimize yardım etsin bizleri kendi kendimize yapacağımız kötülüklerden korusun.