KİBİR BAHSİ -9

Kibri Tedavi Etmenin ve Tevazu Sahibi Olmanın Yolu


Kibri Tedavi Etmenin ve Tevazu Sahibi Olmanın Yolu📌
Kibir, helâk eden şeylerdendir.

Kibirden tamamen KURTULAN hiçbir insan yoktur.

Kibri sökmek FARZ-I AYNDIR. 

Kibir, sadece TEMENNİ ile SÖKÜLMEZ. TEDAVİ ile, KÖKÜNÜ KESEN İLAÇLARI KULLANMAKLA KESİLİR. 

Kibri tedavi etmekte iki yol vardır:

Birinci yol;

KİBRİN TEMELİNİ DİPTEN KALDIRMAK, ağacını kalpteki kökünden söküp atmaktır. 

İkinci yol;

Arızî olan kibri, insanın başkasına karşı kibirlendiği özel sebeplerde bertaraf etmektir.

Birinci Yol  

Bu yol, KİBRİN KÖKÜNÜ KAZIMAK hususundadır. Bu yolun İLACI, İLMÎ VE AMELİ OLMAK ÜZERE İKİ KISIMDIR. 

ŞİFA ancak bu iki ilacı birden kullanmakla MÜMKÜNDÜR.

İlmî ilaca gelince, o ilaç, kişinin hem NEFSİNİ, hem de RABBİNİ TANIMASI DEMEKTİR. Kibri kazımak hususunda bu İRFAN kişiye yeter; zira kişi, hakkıyla NEFSİNİ tanıdığı zaman, her zelilden daha zelil, her azdan daha az olduğunu anlar.. Kendisine zillet ve tevazudan başka hiçbir şeyin yakışmayacağını da anlar. RABBİNİ tanıdığı zaman, azamet ve kibriyanın ancak ALLAH'A lâyık olduğunu bilir. RABBİNİ, O'nun azamet ve mecdini bilmeye gelince, bu husustaki söz oldukça uzar. Bu mükâşefe ilminin son noktasıdır.

Kişinin nefsini bilmesine gelince, bu da oldukça uzar. Fakat biz bu hususta tevazu ve güzelliği elde etmekte faydalı olan miktarı zikredeceğiz. Kişiye Allah'ın Kitabı'ndaki bir tek ayetin mânâsını anlamak kâfidir. Çünkü Kur'an'da basireti açık bir kimse için öncekilerin ve sonrakilerin ilmi mevcuttur.
Kahrolası insan, ne kadar da nankördür! Allah onu hangi şeyden yarattı? Bir nutfeden (meniden). Onu yarattı, ona biçim verdi. Sonra ona yolunu kolaylaştırdı. Sonra onu öldürdü de kabre gömdürdü. Sonra dilediği vakit onu tekrar diriltecektir.(Abese/17-22)

İşte bu ayet-i celîle, insanoğlunun yaratılışının öncesine ve varacağı yerin sonuna ve ortasına işaret ediyor. İnsan bunu dikkatle izlesin ki ayetin mânâsını anlamış olsun!
İnsanın öncesine gelince, insan anılacak birşey değildir. Yokluk içinde nice asırlar durdu. Hatta onun yokluğunun öncesi yoktur. Acaba mahvolmaktan ve yokluktan daha hasis birşey var mıdır? İnsanoğlu da böyle idi. Sonra Allah onu şeylerin en mebzulünden (topraktan) yarattı. Sonra şeylerin en pisinden (meniden) meydana getirdi; zira Allah onu topraktan, meniden, kan pıhtısından, bir çiğnem etten yarattı. Sonra bir yığın kemik yaptı. Sonra kemiğe et giydirdi. İşte insanoğlunun varlığının başlangıcı anılacak birşey olacağı andan itibaren budur. Bu bakımdan insanoğlu ancak vasıfların en hasisi üzerinde olduğu an anılacak birşey oldu; zira insanoğlu yaratılışının başlangıcında kâmil ya-ratılmadı. Allah Teâlâ onu hareketsiz bir ölü olarak yarattı. Duymaz, görmez, hissetmez, kıpırdamaz, konuşmaz, çalışmaz, idrâk etmez ve bilmezdi. Bu bakımdan hayatına önce ölümüyle başladı. Kuvvetinden önce zafiyetiyle, ilminden önce sağırlığıyla, konuşmasından önce dilsizliğiyle, hidayetinden önce dalâletiyle, zenginliğinden önce fakirliğiyle, kudretinden önce acizliğiyle başladı.İşte bu, Allah Teâlâ'nın şu ayetlerinin mânâsıdır:
Onu yaratan hangi şeyden yarattı? Onu yarattı ona biçim verdi!(Abese/17-18)

İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan birşey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi? Doğrusu biz insanı denemek için karışık bir nutfeden yarattık da onu işitici, görücü yaptık.(İnsan/1-2)
Böylece Allah Teâlâ, önce insanı yarattı. Sonra ona minnet etti. Sonra ona yolunu kolaylaştırdı.(Abese/20)
Bu ayet-i celîle insanoğlu için hayatı boyunca kolaylaştırılan şeylere işarettir.
Doğrusu biz insanı denemek için karışık bir nutfeden yarattık da onu işitici, görücü yaptık. Biz ona yolu gösterdik. (O) ya şükredici veya nankör olur.(İnsan/2-3)
Ayetin mânâsı şu demektir: İnsan cemad ve ölü olduktan sonra Allah onu diriltti. Birinci derecede toprak, ikinci derecede meni iken Allah Teâlâ ona hayat verdi. Sağır olduktan sonra ona dinleme âletini, gözü yokken ona göz, zafiyetten sonra ona kuvvet, cehaletten sonra ona ilim verdi. Azalarını, içindeki acaipliklerle ve alâmetlerle beraber yok iken var etti. Fakirlikten sonra zengin kıldı. Açlıktan sonra doyurdu. Çıplaklıktan sonra giydirdi. Dalâletten sonra hidayet etti. Dikkat et! Allah onu nasıl devirlerden geçirdi! Ona nasıl sûret verdi. Onun için yolu nasıl kolaylaştırdı ve yine insanın tuğyanına dikkat et ki insan ne kadar da nankördür. İnsanın cehâletine dikkat et ki o cehaleti nasıl belirtiyor!
İnsan, bizim kendisini nasıl bir nutfeden yarattığımızı görmedi mi ki şimdi apaçık bir hasım kesildi?(Yasin/77)


O'nun ayetlerinden biri sizi topraktan yaratmasıdır. Sonra da siz insan olarak çoğalıp yayılıyorsunuz!(Rûm/20)
Bu bakımdan Allah'ın insanoğluna bahşettiği nimetlerini dikkatle izle! Onu zillet, kıllet, hisset ve pislikten nasıl bu yücelik ve keramet mertebesine nakletmiştir? O, yokluktan sonra nasıl var olmuştur! İnsanoğlu haddi zatında birşey değildir. Acaba birşey olmayandan daha hasis* birşey tasavvur edilebilir mi? Katıksız yokluktan daha değersiz birşey olabilir mi? Sonra insanoğlu Allah'ın kudretiyle mevcud birşey oldu. Ondan önce Allah (c.c) insanoğlunu ayaklarla çiğnenen zelil topraktan yarattı. Katıksız yokluktan sonra da necis olan meniden yarattı ki insan, zatının hasisliğini tanımış olsun ve böylece nefsini de tanısın! Allah Teâlâ, insana kemâl derecesinde nimet verdi ki rabbini, O'nun azamet ve celâlini tanısın! Kibriyanın (büyüklüğün) ancak o yüce Allah'a lâyık olduğunu bilsin! Bunun için de ona minnet ederek şöyle buyurmuştur:
Biz ona vermedik mi iki göz, bir dil ve iki dudak! Bir de ona (hak ve bâtıl) iki yol gösterdik!(Beled/8-10)
İnsanoğlunun başlangıcındaki hissetini tarif ederek şöyle buyurmuştur.
İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır? Kendisi dökülen meniden bir nutfe değil miydi? Sonra kan pıhtısı oldu da (Allah onu) yarattı! Derken (insan) biçimine koydu.(Kıyâmet/36-38)

*hasis:insanı küçülten, alçak, bayağı