TÛL-İ EMEL

‘Tûl-i emel’, dünyada rahat, zevk ve eğlence içinde uzun yıllar yaşamayı istemektir.

Daha çok ibadet edebilmek için çok yaşamayı arzu etmek tûl-i emel olarak değerlendirilmez. Tûl-i emel içinde olanların temel özellikleri, ibadetlerini zamanında yapmamalarıdır. Aynı şekilde bu nitelikteki insanlar, günahlarından tevbe etmeyi ihmal ederler. Kalplerinin katı oluşu ve ölümü akıllarına bile getirmemeleri bunların diğer bir özelliğidir. Böyle bir ruh haline kapılınca tabi ki öğüt ve nasihatten anlamaları da beklenemez.

Halbuki dinimiz bizlere, bütün tatları, lezzetleri anlamsız kılan, ortadan kaldıran ölümü çokça hatırlamamızı, hiçbir şekilde aklımızdan çıkarmamamızı emretmektedir. Ölüm gerçeğini aklından çıkarmayan insan, hayatı daha iyi anlayacak, olayları analiz ederken daha isabetli sonuçlara ulaşacaktır.

Ancak, ölüm gerçeğini düşünmeyen tûl-i emel sahibi insan, sürekli dünya malına ve mevkiine kavuşmak için çalışır, gayret eder. Bu yaklaşım biçimi neticede ahiretin unutulması sonucunu ortaya çıkarır. Böyle olunca, bu yapıdaki insan için söz konusu olabilecek tek şey dünyadaki zevk ve eğlenceler olur.

Fakat insanın, aile bireylerinin ihtiyaçlarını karşılamak için hesaplamalar yapması tûl-i emel kapsamında değerlendirilemez. Kişinin bakmakla mükellef olduğu bir aile olmasa da makul ölçülerde birikim yapmasında sakınca yoktur. Ancak, haddi aşar, uzun yıllar sonrası için detaylı hesaplar yaparsa, bu davranış biçiminin tevekkül anlayışı bakımından problem taşıyacağı düşünülür.

Ömrün uzun olmasını istemek problem değildir. Ancak kişi bunu daha çok dünyalık elde etmek düşüncesi veya dünya sevgisinden dolayı yapıyorsa büyük bir yanılgı içerisinde bulunuyor demektir. Sevgili peygamberimizin konuya ışık tutan hadisi şöyledir: “İnsanların en iyisi, ömrü uzun ve ameli güzel olandır” [241]

 Yüce Yaratıcımız, âlemi en güzel biçimde, rahatlıkla insanın hayatını sürdürebileceği yapıda var etmiştir. Bu haliyle tabiat insanın yapısına son derece uygun, yaşaması için bütün yönleriyle elverişli bir ortamdır. Ne kadar zor şartlarla karşılaşılmış olursa olsun, ölümü istemek verilen nimetlere karşı nankörlük olacaktır. Bu durum hadis-i şerifte şöyle bildirilmiştir: “Ölmek istemeyiniz. Kabir azabı çok acıdır. Ömrü uzun olup İslâm’ın kurallarına uymak büyük saadettir. Müslümanlıkta beyazlaşan saçlar, kıyamet günü nur olacaktır.” [242]

Tûl-i emel sahibi olmanın zararları sayılamayacak kadar çok olduğu gibi ölümü düşünmenin yararları da aynı şekilde ifade edilemeyecek kadar fazladır. Çok sayıda ayet ve hadis bizlere ölümü sürekli aklımızda tutmamızı tavsiye etmektedir. Çevremizdeki insanları değerlendirmeye tabi tuttuğumuzda da görmekteyiz ki; ölümü düşünenler, kendilerini hata, günah ve isyandan korumak bakımından daha dirayetlidirler. Buna karşılık dünya hayatının süs ve aldatmacasına kapılanlar, bu yaşayış biçimi içerisinde birçok hatayı üst üste işleyebilmektedirler.

Bera b. Azib (r.a.) diyor ki: Mezarlığa defnetmek üzere, Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte bir cenaze götürdük. Rasûlullah (s.a.v.) kabrin başına oturdu ve ağlamaya başladı. Mübarek gözyaşları toprağa damladı. Sonra buyurdu ki: “Ey kardeşlerim! Hepiniz buna hazırlanınız! İnsanlara vâiz olarak ölüm yeter. Zenginlik isteyene, kaza ve kadere iman etmek yeter.” [243]

 Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bizlere ölüm gerçeğini etkili biçimde ifade etmiştir. Gerçekten ölüm, ibret alanlar için vazgeçilmez bir vaizdir. İnsanlar yakınlarından, akrabalarından veya dostlarından birisi ahiret âlemine göç ettiğinde, bir süreliğine onun etkisinde kalır, kötülüklerden yüz çevirirler. Bir süre sonra bu etkili vaizin tesirinden kurtulur, azgınlık ve sapıklıklarına gerisin geri dönerler.

 Tûl-i Emel Hastalığından Kurtuluş Yolu

Rasûlullah (s.a.v.)’in, ümmetinin uzun emele dalmasından ve nefislerinin hevâsına uymalarından korktuğu rivayet olunmaktadır. Uzun emel ahireti unutturur, nefsin isteklerine uymak ise kişiyi doğru yoldan saptırır. Dünya sevgisini gönülden çıkarıp atmak cidden zordur. Bu zorluğu başarmanın ahiret gününe, oradaki büyük mücazat ve mükâfata inanmakla ve ölümü düşünmekle mümkün olabileceği akıldan çıkarılmamalıdır. [247]

İşte bütün yönleriyle açıklamaya çalıştığımız ‘tûl-i emel hastalığı’ da Müslüman için en faziletli amel olan ‘Cihad’ın önündeki engellerden biridir. Tûl-i emel hastalığına yakalanmış kimse cihadı düşünmez. Cihadın önemini ve faziletini idrak etmiş bulunan Müslüman diğer engellerle birlikte tûl-i emel hastalığı ile de savaşacaktır. Eğitim ve öğretim yoluyla yapılan cihat sayesinde bu engel de ortadan kaldırılacaktır.