SEYYİDÜL İSTİĞFAR DUASI
اَللَّهُمَّ أَنْتَ رَبِّي لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ خَلَقْتَنيِ وَ أَنَا عَبْدُكَ، وَ أَنَا عَلَى عَهْدِكَ وَ وَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ، أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ، أَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلََىَّ، وَأَبُوءُ بِذَنْبيِ فَاغْفِرْ ليِ فَإِنَّهُ لاَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ أَنْتَ
okunuşu; Allahümme ente Rabbî lâ ilahe illâ ente halaktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve vâ’dike mes’tetâtü eûzü bike min şerri mâ sanâtü ebû’ü leke bi-nîmetike aleyye ve ebû’ü bizenbî fağfirlî feinnehû lâ yağfıruz-zünûbe illâ ente
anlamı ;“Allahım! Sen benim Rabbimsin. Senden başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilah yoktur. Beni sen yarattın ve ben senin kulunum. Gücüm yettiğince sana verdiğim söz üzereyim. Yaptıklarımın şerrinden sana sığınırım. Üzerimdeki nimetini ve günahlarımı kabul ediyorum. Beni bağışla. Şüphesiz günahları ancak sen bağışlarsın.”
“Kim bunu akşamladığı zaman içtenlikle inanarak söyler de o gece ölürse, cennete girer. Sabahladığı vakit yaparsa da böyledir.” Buhâri,(7/150)
"Kim bunları inanarak sabahleyin söyler de akşam olmadan ölürse, o kişi Cennet ehlindendir. Yine kim bunları inanarak geceleyin söyler de sabaha ulaşamadan vefat ederse Cennet ehlindendir." (Buhârî, Deavât, 2)
Allah'tan günah ve hatalarının bağışlanmasını isteme, mağfiret dilemedir istiğfar. İstiğfar lafzını veya manasını içeren her duaya istiğfar denir. Gerek Kur'an-ı Kerîm'de ve gerekse hadis-i şeriflerde istiğfar teşvik edilmiştir.
Kur'an-ı Kerîm'de; "Rabbinizden bağışlanma dileyin. doğrusu o, çok bağışlayandır " (Nuh, 71/ 10) "(Ey Muhammed) Sabret! Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir. Suçunun bağışlanmasını dile; Rabbini akşam, sabah överek tesbih et" (el-Mümin, 40/55) buyurulur.
Peygamber efendimiz kendileri istiğfara devam etmiş, ümmetini de teşvik etmiştir (Buhârî, Deavât, 3; Tirmizî, Tefsîru Sûre, 47/1; İbn Mâce, Edeb, 57).
Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre Peygamberimiz: "Vallahi ben Allah'a günde yetmiş defadan çok istiğfar ediyorum" buyurmuştur. Başka bazı hadislerde Hz. Peygamberin günde yüz defa istiğfar ettiği belirtilir (bk. Müslim., Zikr, 41; Ebû Dâvud, Vitr, 26; Tirmizî, Sûre, 47/1). Bu nedenle Ebû Hüreyre: "Peygamberden daha çok istiğfar edeni görmedim" (el-Kurtubî, el-Câmi'li Ahkâmi'l-Kur'ân, l V, 210) demiştir. Bir günah işlendiği zaman, bunda ısrar etmemek, hemen tövbe istiğfar etmek vaciptir.
Sadece dili ile istiğfarda bulunmak yeterli değildir. Niyeti ve amelleri de dilini doğrulamalıdır. Tövbenin en makbul olanı, günahtan kesin dönüş yapılarak, Allah'tan bağışlanma istenmesidir. Buna "nasûh tövbe" denir.( tövbe )
Ayet-i Kerîme'de şöyle buyurulur: "Ey iman edenler! Allah'a samimiyetle (nasûh tövbe) edin. Belki Rabbiniz kötülüklerinizi siler. Peygamberi ve beraberindeki müminleri utandırmayacağı günde, sizi altından ırmaklar akan cennetlere koyar. O gün onların nûru önlerinde ve sağ taraflarında yürürken: "Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizi bağışla, şüphesiz Sen, herşeye kadirsin derler" (et-Tahrim, 66/8).
Bir mümin kendisi için tövbe edeceği gibi, ölmüş olan veya hayatta bulunan ana-baba, hısımları ve diğeri müminler için de istiğfar edebilir. Bu dua sebebiyle Cenâb-ı Hakk'ın onları bağışlaması umulur. Kur'an-ı Kerîm'de bu konuda çeşitli dua örnekleri bulunur: "Ey Rabbimiz... bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et" (el-Bakara, 2/286); "Musa şöyle yalvardı: Rabbim, beni ve kardeşimi affet. Bizi merhametine garket" (el-A'raf, 7/151); "Babamı da bağışlayıp hidâyete erdir. Çünkü o, sapıklardandır" (es-Şuarâ', 26/86);"Ey Rabbimiz! Herkesin hesaba çekileceği günde, beni, annemi, babamı ve biitün mü'minleri affet" (İbrâhîm, 14/41).