günlük virdler 11

اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ عِلْماً نَافِعاً , وَرِزْقاً طَيِّباً , وَعَمَلاً مُتَقَبَّلاً

(bir kere) 

okunuşu; Allahumme innii eseluke ilmennaafiaa ve rızgan tayyibaa ve amelen mutegabbelaa

anlamı ; Ey Allahım! Senden yararlı(faydali olan) ilim, hoş (güzel ve helal olan) rızık ve makbul(kabul olunan) amel dilerim.” [1] 

[İbn es-Sünni, Amelu’l-Yevm ve’l-Leyle, h. 54. İbn-i Mace, h. 925. Şuayb ve Abdulkadir el-Arnavut, isnadının hasen olduğunu söylemişlerdir. Bk. Zadü’l-Mead,

Allah bütün amellerimizi kabûl etsin insallah 🌹


Peygamberimizin sıkça okuduğu iki dua cümlesi şöyledir: "Allah'ım, senden faydalı ilim isterim…"[1] , "Allah'ım, faydasız ilimden sana sığınırım…"[2]

Peki, nedir faydalı ve faydasız ilim? Faydalı ilim, kişinin hem kendisine, hem de başkalarına yararı olan; ona dünya ve âhiret mutluluğu sağlayan ilimdir. 

"Sakın ha cahillerden olma." (En'âm, 5/35) buyurulmuştur. Kur'an-ı Kerîm'in açıkça ifade ettiğine göre "Kulları içerisinde Allah'tan ancak âlimler korkar." (Fâtır, 35/28).
Kur'an-ı Kerîm'de ilmin her çeşidi övülmüş, bilenlerle bilmeyenlerin bir olamayacağı açıkça belirtilmiştir:

"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?.."(Zümer, 39/9).
İslâm ilmin, âlimin ve ilim yolcusunun değerini yükseltilmiştir.

Kur'an-ı Kerîm'de "Allah, içinizden iman edenlerle kendilerine ilim verilenlerin değerini yükseltir." (Mücadele, 58/15) buyurulur.

Peygamber Efendimiz (asm) de hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

"İlim tahsil etmek maksadıyla bir yola giden kimseye Allah Teâlâ cennet yollarından açar. Melekler, ilim ve tahsil edene karşı memnuniyetleri ve tevâzûleri sebebiyle kanatlarını yere sererler. Göklerde ve yerde olan her şey, hatta su içindeki balıklar, âlim için Allah'tan rahmet diler. Âlimin, bilmeden ibadet eden kimseye üstünlüğü, on dördündeki ayın, görünen diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne altın ne de gümüş bırakmışlardır, onlar miras olarak sadece ilmi bırakmışlardır. Kim ilmi almışsa büyük ve değerli bir şey almış demektir." (Ebû Davud, İlm, 1)

"Kim ilim tahsil etmek için (evinden veya yurdundan) çıkarsa, geri dönünceye kadar Allah yolundadır." (Tirmizî, İlm, 2).

"Alimler yeryüzünün kandilleri, peygamberlerin halifeleridir. Onlar benim ve diğer peygamberlerin vârisleridir." (Keşfü'l Hafâ, H. No: 751).
İslâm'da ilim, Allah'ın rızasını kazanmak ve amel etmek için öğrenilir. Peygamber Efendimiz (asm), dualarında;

"Allah'ım, bana öğrettiklerinle beni faydalandır; bana fayda sağlayacak ilim öğret, ilmimi artır." (Tirmizî, Daavât, 128);

"Faydasız ilimden Allah'a sığınırım." (Tirmizî, Daavât, 68) buyurururdu.

"Rabbinden sana indirilen gerçekleri insanlara bildir."(Maide, 5/67)

ilâhi emrine muhatap olan peygamberin izinde olmaliyiz.

Dinî ilimler bile bazen faydasız olabilir. Şayet kişi ilmini doğru temellere oturtmazsa, bilgisini sapmak ve başkalarını saptırmak, dini tahrif etmek için kullanırsa o zaman o bilgileri faydasız olmakla kalmaz, hem kendine hem başkalarına zarar vermiş olur.

Kur'ân'ın soluyan köpeğe benzettiği ilim sahibi kimse böyle biridir. "Dileseydik, onu âyetlerimizle üstün kılardık; fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Onun durumu, üstüne varsan da, kendi hâline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte âyetlerimizi yalan sayan kimselerin hâli böyledir."[3] 

Âyette geçen bu kişinin Hz. Musa (a.s.) döneminde yaşamış, kendisine Kitap bilgisi verilmiş Bel'** adlı kişi olduğu rivâyet edilir. Bu kişinin bilgileri dinî bilgilerdir. Ancak o, bilgilerini dini yaşama, dini anlatma ve dini tanıtma için kullanmamış; tam tersine ilmî konumunu Allah'ın peygamberine karşı çıkma uğruna kullanmıştır. Sonunda bu kişi, kaybedenlerden olmuştur.

Âyette bu özelliğe sahip olan kişilerin soluyan köpeğe benzetilmesi oldukça düşündürücüdür. Aslında her canlı solur. Ancak genellikle diğer canlılar koşup yorulduklarında yahut susadıklarında solurlar. Ancak köpek her hâlükârda solur. Köpeğin dili bir karış dışarıda soluması, son derece ürkütücüdür. Bir de köpeğin çoğu zaman boş ve anlamsız işlerde koşturup kendisini yorması vardır. İlmiyle amel etmeyenlerin durumu da böyledir. Onların o ilmi elde etmek için koşturup yorulmaları boş ve anlamsızdır. Çünkü onlar, o ilimlerden faydalanmamış, ilimlerinin hayrını görememiş kimselerdir.


Benzer şekilde Tevrat bilgilerini öğrendikleri halde, onların gereklerini yerine getirmeyenler Kur'ân'da kitap yüklü eşeklere benzetilir.[4] Sırtında cilt cilt kitap taşıyan bir eşek, yükünün kitap mı yoksa saman mı olduğunu fark edemez. Eşek için yük, sadece bir ağırlıktır. Hatta öyle durumlar olur ki bir eşek, sırtında yiyeceğini taşır, ancak ondan yararlanamaz, aç kalır. Bilgiyi elde ettikleri halde gereğini yerine getirmeyenlerin durumu da böyledir.

Amel nasıl iyi ve makbul olur?

Tayyib, temiz demektir. Kadı İyaz Allah'ın Tayyib diye tavsifini, O'nun her çeşit noksan sıfatlardan münezzeh olmasıyla izah eder. Bu manada Allah'ın Kuddüs ismi de mevcuttur.

Şüphesiz müminin amelinin makbul olmasının en önemli sebeplerinden biri, yediğinin helâl ve temiz olmasıdır. Çünkü hadis-i şeriflerde amelin makbul olmasını helâl yemeğe bağlamış, haramın ameli bozup kabulüne engel olduğunu beyan etmiştir. Zira Peygamber sallallahu aleyhi vesellem “Elbette Allah temizdir, temiz olanı kabul eder” ifadesinden sonra, sözüne şöyle devam etmiştir; “Allah-u Teâlâ, Peygamberlerine neyi emrettiyse müminlere de onu emretmiştir. Cenab-ı Hak Peygamberlere “Ey peygamberler, temiz ve helâl olan şeylerden yiyin, iyi ve faydalı işler yapın!” (Mu’minun; 51) buyurmuştur. Müminlere de “Ey iman edenler, size verdiğimiz rızıkların temiz olanından yiyin.” (Bakara; 172) buyurmuştur. 

Bunun manası şudur; Peygamberler ve ümmetleri helâl yiyip iyi amel yapmakla memurdurlar. Yemek helâl ise amel de iyi olur. Yemek haram ise amel nasıl makbul olacaktır!

Müslümanı dünyanın en temiz insanı yapan, sadece inancı değildir. Onu diğer insanlar arasında en üstün ve en temiz yapan şey, dinin emirlerine uygun olarak yaşaması, temiz ve helâl gıda ile beslenmesi ve böylece hem maddesinin hem de manasının temiz olmasıdır.


Taberanî’nin rivayet ettiğine göre, İbni Abbas radıyallahu anhu şöyle demiştir: “Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yiyin.” (Bakara; 168) ayet-i kerimesi, peygamberin yanında okundu. Sad b. Ebî Vakkas kalkıp “Ya Rasulellah, duamın kabul olması için Allah’a dua eder misin?” dedi. Peygamberimiz ‘Yiyeceğini helâl ve temiz tut, duan kabul olur. Muhammed’in canı kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki kul, karnına koyduğu bir lokma haramdan dolayı, Allah onun kırk gün amelini kabul etmez. Hangi kulun eti de haramdan biter (gelişirse) ona cehennem daha uygundur.” buyurdular. Ebu Yahya ve Mücahid’in rivayetine göre, İbni Abbas, “Allah, karnında haram bulunan kişinin namazını kabul etmez.” buyurmuştur.